Modal content
×

T.C. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

WEB SİTESİ GİZLİLİK VE ÇEREZ POLİTİKASI

Web sitemizi ziyaret edenlerin kişisel verilerini 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca işlemekte ve gizliliğini korumaktayız. Bu Web Sitesi Gizlilik ve Çerez Politikası ile ziyaretçilerin kişisel verilerinin işlenmesi, çerez politikası ve internet sitesi gizlilik ilkeleri belirlenmektedir.

Çerezler (cookies), küçük bilgileri saklayan küçük metin dosyalarıdır. Çerezler, ziyaret ettiğiniz internet siteleri tarafından, tarayıcılar aracılığıyla cihazınıza veya ağ sunucusuna depolanır. İnternet sitesi tarayıcınıza yüklendiğinde çerezler cihazınızda saklanır. Çerezler, internet sitesinin düzgün çalışmasını, daha güvenli hale getirilmesini, daha iyi kullanıcı deneyimi sunmasını sağlar. Oturum ve yerel depolama alanları da çerezlerle aynı amaç için kullanılır. İnternet sitemizde çerez bulunmamakta, oturum ve yerel depolama alanları çalışmaktadır.

Web sitemizin ziyaretçiler tarafından en verimli şekilde faydalanılması için çerezler kullanılmaktadır. Çerezler tercih edilmemesi halinde tarayıcı ayarlarından silinebilir ya da engellenebilir. Ancak bu web sitemizin performansını olumsuz etkileyebilir. Ziyaretçi tarayıcıdan çerez ayarlarını değiştirmediği sürece bu sitede çerez kullanımını kabul ettiği varsayılır.

1.Kişisel Verilerin İşlenme Amacı

Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz aşağıda sıralanan amaçlarla T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından Kanun’un 5. ve 6. maddelerine uygun olarak işlenmektedir:

  • T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülen ticari faaliyetlerin yürütülmesi için gerekli çalışmaların yapılması ve buna bağlı iş süreçlerinin gerçekleştirilmesi,
  • T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından sunulan ürün ve hizmetlerden ilgili kişileri faydalandırmak için gerekli çalışmaların yapılması ve ilgili iş süreçlerinin gerçekleştirilmesi,
  • T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından sunulan ürün ve hizmetlerin ilgili kişilerin beğeni, kullanım alışkanlıkları ve ihtiyaçlarına göre özelleştirilerek ilgili kişilere önerilmesi ve tanıtılması.
 
2.Kişisel Verilerin Aktarıldığı Taraflar ve Aktarım Amacı

Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz, kişisel verilerinizin işlenme amaçları doğrultusunda, iş ortaklarımıza, tedarikçilerimize kanunen yetkili kamu kurumlarına ve özel kişilere Kanun’un 8. ve 9. maddelerinde belirtilen kişisel veri işleme şartları ve amaçları kapsamında aktarılabilmektedir.

3.Kişisel Verilerin Toplanma Yöntemi

Çerezler, ziyaret edilen internet siteleri tarafından tarayıcılar aracılığıyla cihaza veya ağ sunucusuna depolanan küçük metin dosyalarıdır. Web sitemiz ziyaret edildiğinde, kişisel verilerin saklanması için herhangi bir çerez kullanılmamaktadır.

4.Çerezleri Kullanım Amacı

Web sitemiz birinci ve üçüncü taraf çerezleri kullanır. Birinci taraf çerezleri çoğunlukla web sitesinin doğru şekilde çalışması için gereklidir, kişisel verilerinizi tutmazlar. Üçüncü taraf çerezleri, web sitemizin performansını, etkileşimini, güvenliğini, reklamları ve sonucunda daha iyi bir hizmet sunmak için kullanılır. Kullanıcı deneyimi ve web sitemizle gelecekteki etkileşimleri hızlandırmaya yardımcı olur. Bu kapsamda çerezler;

İşlevsel: Bunlar, web sitemizdeki bazı önemli olmayan işlevlere yardımcı olan çerezlerdir. Bu işlevler arasında videolar gibi içerik yerleştirme veya web sitesindeki içerikleri sosyal medya platformlarında paylaşma yer alır.

Teknik olarak web sitemizde kullanılan çerez türleri aşağıdaki tabloda gösterilmektedir.

Oturum Çerezleri

(Session Cookies)

Oturum çerezleri ziyaretçilerimizin web sitemizi ziyaretleri süresince kullanılan, tarayıcı kapatıldıktan sonra silinen geçici çerezlerdir. Amacı ziyaretiniz süresince İnternet Sitesinin düzgün bir biçimde çalışmasının teminini sağlamaktır.

 

Web sitemizde çerez kullanılmasının başlıca amaçları aşağıda sıralanmaktadır:

  • • İnternet sitesinin işlevselliğini ve performansını arttırmak yoluyla sizlere sunulan hizmetleri geliştirmek,
5.Çerez Tercihlerini Kontrol Etme

Farklı tarayıcılar web siteleri tarafından kullanılan çerezleri engellemek ve silmek için farklı yöntemler sunar. Çerezleri engellemek / silmek için tarayıcı ayarları değiştirilmelidir. Tanımlama bilgilerinin nasıl yönetileceği ve silineceği hakkında daha fazla bilgi edinmek için www.allaboutcookies.org adresi ziyaret edilebilir. Ziyaretçi, tarayıcı ayarlarını değiştirerek çerezlere ilişkin tercihlerini kişiselleştirme imkânına sahiptir.  

6.Veri Sahiplerinin Hakları

Kanunun ilgili kişinin haklarını düzenleyen 11 inci maddesi kapsamındaki talepleri, Politika’da düzenlendiği şekilde, ayrıntısını Bakanlığımıza ileterek yapabilir. Talebin niteliğine göre en kısa sürede ve en geç otuz gün içinde başvuruları ücretsiz olarak sonuçlandırılır; ancak işlemin ayrıca bir maliyet gerektirmesi halinde Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından belirlenecek tarifeye göre ücret talep edilebilir.

 

  • e-Devlet
  • İçişleri Bakanlığı
  • Manisa

Valilikler

T.C. KIRKAĞAÇ KAYMAKAMLIĞI
T.C. KIRKAĞAÇ KAYMAKAMLIĞI
T.C. KIRKAĞAÇ KAYMAKAMLIĞI
  • KAYMAKAMLIK
    Kaymakam Kaymakamlık Birimleri İlçe Etik Komisyonu İlçe Protokol Listesi Kaymakamlık Logosu Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Yer ve Güzergahı
  • KIRKAĞAÇ
  • MAHALLİ İDARELER
  • HİZMETLERİMİZ
    Hizmet Birimleri Kolluk Personeli İhbar/Şikayet Formu İlçe İnsan Hakları Kurulu Bilgi Edinme Hakkı Kamu Hizmet Standartları İlçe Etik Kurulu Kararları
  • GÜNDEM
    Haberler Duyurular Hıfzısıhha Kurul Kararları
  • İLETİŞİM
°C
15
Haziran2025
Parçalı Bulutlu
23
°C
5 Günlük Hava Tahmini
temizle
  • KAYMAKAMLIK
    • Kaymakam
    • Kaymakamlık Birimleri
      • İlçe Yazı İşleri Müdürlüğü
      • İlçe Bilgi İşlem Şefliği
      • İlçe Hukuk İşleri Şefliği
      • Kolluk Şikayet Bürosu
    • İlçe Etik Komisyonu
    • İlçe Protokol Listesi
    • Kaymakamlık Logosu
    • Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Yer ve Güzergahı
  • KIRKAĞAÇ
  • MAHALLİ İDARELER
  • HİZMETLERİMİZ
    • Hizmet Birimleri
      • İlçe Jandarma Komutanlığı
      • İlçe Emniyet Müdürlüğü
      • İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü
      • İlçe Müftülüğü
      • Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Müdürlüğü
      • İlçe Mal Müdürlüğü
      • İlçe Sağlık Müdürlüğü
      • İlçe Tapu Müdürlüğü
      • İlçe Orman İşletme Şefliği
      • İlçe Nüfus Müdürlüğü
      • İlçe Sosyal Güvenlik Merkezi Müdürlüğü
      • İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü
      • Gençlik Hizmetleri ve Spor İlçe Müdürlüğü
    • Kolluk Personeli İhbar/Şikayet Formu
    • İlçe İnsan Hakları Kurulu
    • Bilgi Edinme Hakkı
    • Kamu Hizmet Standartları
    • İlçe Etik Kurulu Kararları
  • GÜNDEM
    • Haberler
    • Duyurular
    • Hıfzısıhha Kurul Kararları
  • İLETİŞİM

düğün

KIRKAĞAÇ’TA DÜĞÜNLER
 
        Anadolu’da her yörenin kendine özgü düğün töreleri vardır. Bunların bazıları birbirine çok benzer, bazıları ise hayli farklıdır. Ama bunların hepsi değişik inanç, gelenek. törelerle örülmLiştür. Biz burada Kırkağaç düğünlerinın otantik, geleneksel özelliklerini anlatmak isti yoruz. Toplumsal değişimden elbette ki düğünler de pa düşeni almıştır. Sonuçta düğiinler belli ölçüde modernize olmuşlardır. Orne ğin gelinler artık ata değil. otomobillere binmektedir. şerbet erine cola ikram edilmektedır. nişan ve düğünler avlular erine salonlarda yapılmaktadır vs. Bizim buradaki amacımız 40-50 ıl önceki Kır kağaçın hatırlayabildiğimiz düğünlerini anlatmak. daha önceki dönemlerdeki dtiğünlerle ilgili uıgulama da bü üklerimizin ağzından rıakletmektir. Amaç, eski Kırkağaç düğünlerini. o düğünler deki töresel uygulamaları, adetleri, yerel uygulamaları topluca tanıtmak ve tüm bu saydıklarımızı yazılı bir metin olarak bizden sonraki nesillere iletebilmektir.

        Evlenme yaşı eskiden kızlarda 14-16, erkeklerde ise 17-18 yaş civarı idi. Askerden gelmiş bekar erkekler kartlaşmış kabul edilirlerdi. Yani çocukları bu yaşa gelen ailelerde Bir münasip kısmet’ telaşı başlardı. Tabii ki eş, dost, hısım, akraba kendilerini doğal olarak uygun birini aramak konusunda yetkili ve görevli bilirlerdi. Uygun görülen adaylar erkek tarafına iletilir, erkek tarafı da bir harekete geçmeden önce bu öneriyi kendi içinde uzun uzun değerlendirir, ya baştan vazgeçer veya araştırmalarını yoğunlaştırırdı. Kız tarafı bu konuda genelde pasif konumda olurdu. Yani “Kız evi naz evi” idi. Kız annesi de gelen adayların onaylanması veya reddedilmesi için istihareye’ yatardı. Mamafih bu erkek tarafı için de geçerliydi. Bunun için iki rekat namazdan sonra istihare duası okunurdu. Rüyada beyaz veya yeşilin hakim olduğu bir şey görünmesi adayın uygunluğuna, ama kavga vb, gibi olumsuz bazı olayların görülmesi ise uygun olmadığına yorulurdu.

        0 dönemde evlilik öncesi kızla oğlanın birbiriyle tanışıp konuşması söz konusu olmadığı için birçok gelinle damat birbirlerini ilk defa düğün günü görürlerdi. Mamafih erkek kızı mutlaka görmek istediğinde uygulanan belli bazı hile-i şeriyeler de yok değildi. Mesela kız bir bahane ile iki ayrı kapısı olan bir eve davet edilir, oğlan ise buraya daha önceden gelip bir yere gizlenirdi. Yani kızı uzaktan, gizlice gördükten sonra usulca sıvışırdı. Evin konumu buna uygun değilse, oğlan samanlıkta veya yüklükte saklanır, hanımların kendi ararlarındaki konuşmalarını kapı aralığından gizlice dinlerdi. Işte bu cesur damat adaylarının, kızı kıvraksız görmek gibi bir lüksleri bile olurdu.Yazık ki gelin adaylarının böyle bir şansları yoktu. Buna karşı onların işi daha kolaydı. Onlara damat adayı bir düğünde oynarken uzaktan gösterilirdi. 0 da kıvrağın içinde, “tek gözle bakarak” müs takbel nişanlısını tanımış (!) olurdu (Tek gözle bakmanın ne anlama geldiğini, kıvrak’ı tanımayan birine anlatmak biraz zor iş. Ama bilme yenler için yazalım: Kırkağaçın ünlü “Kıvrak”ı öyle bir örtülünür ki,

        1 içindeki hanım dış dünyayı sadece bir delikten gözler). Daha sonraki yıllarda ‘Çam’ bu iş için uygun bir ortam oluşturdu. Yani 1930’- lardan sonra Çam’a erkek ve hanımlar ayrı ayrı değil de tüm aile fertleri birlikte gitmeye başlayınca, Çam sadece bir ‘sehra’ olmaktan çıkıp, aynı zamanda oğlanların kızları görebildiği, kızların da kendi lerini gösterebildikleri bir fırsat oluşturmuştur. Nitekim birçok ailenin temeline ilk harç Çam’da konulmuştur.

        Biz yine kaldığımız yerden devam edelim: Oğlan annelerinin gözleri kına gecelerinde, ev ziyaretlerinde hep uygun adayların üzerindeydi. Ama tabii ki bu gözlem yeterli olamazdı. Acaba bu kız temiz midir, tertipli midir, ev hali nasıldır ? Bütün bunları yerinde gör mek için çoğu kez daha önceden ‘çıtlatılarak’ bir ‘görücü’ heyeti kız evini ziyarete giderdi. Kız annesi bu durumu genellikle anlar ve kendince önlemlerini alırdı. Görücülerin ise kızı farkettirmeden sına mak için belli taktikleri vardı. Mesela, yalnız kaldıkları bir anda ellerini oturdukları yer minderlerinin altına sokup temizliği kontrol ederlerdi. İhtiyacı bahane edip tuvalete gitmek bir başka temizlik sınama yöntemiydi. Kahve ikramı da kızı ele verebilirdi. Yani kahve fincanının kulpunun gövdesine bağlandığı yerin iç tarafı kızın temizliği veya pasaklılığı hakkında ipucu verirdi. Elbette ki kahvenin köpüğü, sıcaklığı, şekeri, tepsiye yerleştirilmesi, ikram tarzı vs. bu sınavın ince ayrıntılarıydı. Eğer erkek tarafı gelin adayını uygun görmüşse, artık sıra ‘kız isteme’ye gelmiş demekti. Yani artık ‘dünürcülüğe’ gidilecekti. Ne var ki, daha önceden dünürcüler aracılar kız evini birkaç kez ziyaret edip ‘yumuşatmaya’ çalışırlardı. Bu ziyaretler esnasında oğla [ işini, mesleğini, varsa dükkanını, tarlasını, bağını.bir bir anlatıp, damat adayını överek zemin hazırlamaya çalışırlardı. Daha sonra oğlan tarafının aile büyükleri, çok yakın akrabalarla birlikte ve şart olmamakla beraber tercihan bir Cuma akşamı kız tarafına giderlerdi. Burada kısa bir hal hatır sormadan sonra sadede gelinir ve oğlan tarafından bir aile büyüğü”Biz. oğlumuzefendiyi, kızınız  hanıma mehel münasip gördük. Eğer siz de mehel münasip gör düyseniz, Allah’ın emri, Peygamber Efendimiz’ in kavh ile. oğlumuz efendiye, kızınız ... hanımı istiyoruz” diye kızı isterlerdi. Işte o an nefeslerin tutulduğu andı. Ama oğlan tarafı, ü anda karşı tarafın “Tamam, verdik gitti” demesinı hiç beklemezdı. Malum. ü zaman larda da ‘Kız evi, naz evi’ idi. Yine de kız tarafının bazı tavırlarından bir anlam çıkartmaya çalışılırdı. Orneğin, “Hiçbirşe nasipten ileri olamaz”, “Kısmetse olur”, “Hele bir büyüklere danışalım” gibi ce vaplar, oğlan tarafına ümit veren cevaplardı.

        Kız istemeden sonraki sürede, aracıların da yardımı ile kız tarafının tavrı netlik kazanırdı. Bazan birkaç kez daha ziyarete gidilir. Eğer gelişme olumsuz ise, oğlan tarafına “kısmetlerini başka yerde aramaları” önerilirdi. Gelişme olumlu ise, erkek tarafı bir an önce söz kesmek için çaba harcamaya başlardı. Kız tarafının tavrı olumlu ise, oğlan evinin büyükleri, içlerinde ‘Dünürbaşı’nın da bulunduğu 5-10 kişilik bir gurup olarak, bir lamba veya kandili de ellerine alarak akşam ezanından sonra kız evini ziyarete giderlerdi. 0 akşam lokum- lar yenir, şerbetler içilir, böylece söz alınmış olurdu. Aradaki dünür cülerin kız tarafından bir mendil almaları da bu işin onaylandığı anlamına gelirdi. Yani söz verilmiş olurdu. 0 zaman erkek tarafı da kız tarafına bir mendil verirdi. Aradan bir süre geçtikten sonra bir ‘lokum tabakası’ göttirülürdü. Bu, sözlenmenin tescili anlamındaydı. Kıza ‘gelin görmelik’ giysi, terlik, makyaj takımı vs, alınırdı. Kız tarafı da oğlan için aynı türden hediyeler alırlardı. Akşam oğlan tarafı en yakın akrabaları ve komşuları ile birlikte ‘lokum tabakası’ getirirlerdi. 0 akşam kız tarafının çok yakınları da hazır bulunurlardı. Kız tarafı misafirlere reçel, peynir, bal, kaymak, turşu, köfte gibi yiyeceklerden oluşan çok zengin bir sofra hazırlardı, Bu sofrada bir tek kuş sütü eksik olur, ama o akşam söz kesilmiş olurdu. 0 gün ‘gelin görme si’nin, yani nişanın günü kararlaştırılırdı. Oğlan evi ziyaretçileri giderken, onlara ız evinin oğlan için daha önceden hazırladığı çamaşır, gömlek, traş takımı, kolonya, kemer gibi hediyeler birlikte gönderilirdi.

        Nişan hazırlıkları için kızın gelin görmelikleri terziye verilirdi. 1930-1950 yıllarının en ünlü terzileri Benli Kız ile Dürriye Hanım’dı. Diğer hazırlıklar da tamamlandıktan sonra bütün tanıdıklar davet edilirdi. Tercihan Cuma günü öğleden evvel yengelerin. hocaların da katılımı ile hanımlar kendi aralarında nişan törenini gerçekleştirirlerdi. Gelin adayı giyinip süslenmiş olarak gelirken hocalar tekbir getirip dualar okurlardı. Kız bir sandalyeye oturtulur, nişanı takacak olan, oğlan tarafından saygın bir kişi yine tekbirlerle birlikte nişan yüzü ğünü kızın parmağına takardı. Burada bir diğer önemli nokta nişan takacak kişinin ‘başının bütün olması’dır; yani onun boşanmış bir kişi olmaması gerekirdi. Yine o arada oğlan tarafının küpe, bilezik, kolye gibi takıları da kıza takılırdı. Gelin kalkıp, kız yengesi refakatinde misafirlerin ellerini öperdi. 0 esnada gelen misafirlere lokum ve şerbet ikram edilirdi ve bu tören öğleye kadar tamamlanırdı. 0 arada oğlan tarafı ile kız tarafı konuşup, düğün gününü belirlerlerdi. Askerlik, okul, kızın yaşının çok küçük oluşu gibi bağlayıcı nedenler veya ekonomik sorun gibi düğünü geciktirici nedenler yoksa, düğünün bir an önce gerçekleştirilmesi arzu edilirdi.

        Düğün öncesi Akhisar veya İzmire gidilip gelme ve güveye eşya (gelinlik, kına geceliği, çeşitli kıyafetler, yekde, pabuç, kıyafetler, çanta, manto, örtü, eşarp, makyaj takımları vs.) alınırdı. Daha sonra sıra ev eşyasına gelirdi. Burada alınacak koltuk, hah, konsol, ayna, karyola, perde vb. gibi ev eşyaları anlaşmaya göre iki taraf arasında payla şılacak şekilde satın alınırdı. Bunlar eve getirilir, kumaşlar terziye verilir, böylece düğün öncesi tüm hazırlıklar tamamlanırdı.

        Düğünden bir hafta on gün önce ‘sesana kaldırılır’dı. Sesana’nın bir diğer ismi de ‘çıkı’dır, Çıkılar önce oğlan evinden gelir. Oğlan evi, alınan gelinlik, kına geceliği, çeşitli giysi, çamaşır, çanta, makyaj takımı, kolonya ve diğer hediyeleri bakır sinilere şık, renkli bohçalar üzerine sıralar. Bu arada bolca çerez, meyva ve helvanın unutulmaması gerekir. Bunların üzerine güzel krepler örtü Ayrıca kızın yakın akrabaları ile ana, baba, nine ve dedeye de hediyeler hazırlarlar. Bazan hangi hediyenin kime ait olduğu üzerine iliştirilen küçük kağıtlara yazılır. Keza damla sakızı, karanfil, kına, ‘bazar ekmeği’, meyva da diğerlerine ilave edilir. Uygun olanlar büyük kapaklı çanakiara konur. Sonra hepsi bakır sinilere yerleştirilir. Daha önceden kız tarafına haber verilen bir günde, kıvraklı han ımlar, bu süslenmiş sinileri guruplar halinde ve başlarının üzerinde taşıyarak kız evine getirirler. Kız tarafı en yakınları ile birlikte gelenleri karşıii ve hediyeleri hayat’a sıralarlar. Sergilenen bu hediyeler, çıkı görmeye gelen komşular, akrabalar ve diğer ziyaretçiler tarafından uzun süre merakla ve dikkatle gözlenir. Gelenler çoğu kez kendi aralarındaki fiskoslarla ‘çıkı’da (çıkın) gelenlerle ilgili yorumlar yaparlar. 0 ara gelen misafirlere ikramda bulunulur. Kız evi bir diliırı bazar ekmeği’ keser, üzerine helva koyar, çerez ve biraz meyva ve sakız ilave ederek yakınlara ve komşulara dağıtılır. Oncelikle kızın sadeçlerine’ (sağdıç) ve çok yakınlarına kına konur. Bir hafta on gün sonra, o çıkı’nın karşılığını bu kez kız evi oğlan evine gönderir. Kız eviııinki ‘sarma’, oğlan evininki ise ‘dolma’ imiş. Yani kız evininki daha zahmetli ve külfetli olurmuş. Kız evi de ‘güveylik’ çamaşır, pijama, giysi gibi önceden hazırlanan hediyeleri, ve güvey yakmları için alınan eşyaları oğlan evinden gelen tepsilerin içine sıralar. Yine hangi hediyenin kime ait olduğu küçük kağıtlara yazılır. Kız evi bolca şekerleme ve baklava hazırlar, ‘bazar ekmeği’ alır, ‘kel tavuk’ keser, doldurur. Yanında sarma ve pide kapama yapar. Pide mutad olarak bakır tabaklara yerleştirilir. Bu sinilerin üzerine bohçalar örtülür. Bu bohçalar çok süslü, altın veya sim işlemdi olup, genellikle mor, yeşil, lacivert renkli antika kumaşlardır. Pişen tavuğun yağlı suyu da bir bakraca konup birlikte gönderilir. Yine bakır sinilere doldurulan tüm hediyeleri kıvraklı hanımlar oğlan evine götürürler. Oğlan evi de gelenleri karşılar, misafirlere ikramda bulunur. Oğlanın arkadaşlarına da çerez, meyva gibi hediyeler dağıtılır. Keltavuğun suyunda pide kapama hazırlanır. Tavuğun görünmeyen yerlerinden alınan parça etler pide üzerine tiftilir. Ertesi gün oğlan evi, kız evinden gelen bir dilim baklava ile bir dilim şekerlemeyi, bir dilim ekmeğin üzerine koyup oğlanın ‘sağdeçlerine’ ve yakınlarla komşulara dağıtır. Inanca göre bu çıkınlarla gelen ikramları yiyen kişilerin dişleri sızlamazmı.

        Düğün günü kararlaştırılırken dikkate alınan nokta, düğünün prensip olarak kışın yapılmasıdır. Çünkü yazın herkes ovada, işinde olduğu için kimse yazın düğün yapmak istemez. Ekonomik nedenlerle de kış ayları tercih edilir. Çoğu aile tütün veya bir başka mahsül parası beklemesi düğün için en uygun zaman kış aylarıdır. Gün seçimine göre ya ‘Gire (Pazar) gelini’, ya ‘Soma (Çarşamba) gelini’ olur. Kışın yukarıdaki gerekçelerle çok sık düğün olduğundan, çalgıcılan aylarca önceden ayarlamak gerekir. Yoksa işler zora girer. 1940’lı, 1950’li yıllarda Kırkağaçta en gözde kadın çalgıcı grubu meşhur ‘Akile’ler’di. Akhisardan gelen Akile’ler o dönem yörenin en ünlü grubu idiler, Akile Hanım. gurubun en yaşlı bireyi olup, def, Safinaz Hanım ise dümbelek çalardı. Akilenin ‘torunum’ dediği cümbüş çalan Şadiye ve erkek olmasına rağmen —gözleri görmediği için istisnai olarak kemancılık yapan- Kör Ali bu grubun diğer üyeleri idi. Bu kadın çalgıcı grubu birçok gelin adayı için adeta ŞEr prestij konusu idi. 0 kadar ki ‘“Akile’ler’ olmazsa evlenmem” diyen gelin adaylarına bile rastlanırdı. 0 dönemin bir başka kadın çalgıcı gurubu da ‘Gtilizar’lar’dı. Gülizarların tüm üyeleri Kırkağaç’lı idi. Gülizar def, kızı Nadire ise keman çalardı. ‘Topal Haçca’ da o grubun üyesi olup, dümbelek çalardı. Ama daha sonra Topal Haçca da kendi gurubunu kurmuştu. Buna karşın elbet erkek çalgıcı gurupları da vardı. Orneğin ‘Satılmış’lar’ da erkek çalgıcılar arasında gözde idi. Onların davulcusu da ünlü’ Yarım Dünya’ idi.

        Rahmetli Rahmi Eken’in notlarında Cumhuriyet öncesi dönem lerinin ünlü ince sazından bahisle, udi Karayani, dümbelekçi Artin Agasyan, kemani Nazif, kemani Sarkis ve santurcu Galyonuıı isim lerine rastlıyoruz. isimlerinden de anlaşıldığı gibi, bu gayrimüs limlerden Karayani Rum, diğerleri ise Ermeni kökenli idiler.

        Düğünlerde erkeklerin ve hanımların çalgıcılar eşliğinde oyna- dığı geleneksel oyunlar vardır, Erkek oyunları arasında ilk akla gelen ler Harmandalı, Ismail, Gündoğdu, Ali Efe, Gabardan, Karşılama, Yılan Taşta Süzülür isimli oyunlardı. Horon tarzındaki oyuıılardan Kabadayı, Kaladen Kaleye Şahin Uçurdum, Tren Gelir Hoş Gelir ‘özellikle tercih edilenlerdi. Hanımların oyunlarındaki müzik ise genellikle birbirine çok benzeyen kıvrak oyun havaları idi. Bunlardan ilk akla gelenler de Mermere’nin Yolları, Donuna Bak Donuna, Fındık Sıddegem adlı oyunlardı.

        Kırkağaç’ta ‘düğün söylemek’ de ayrı bir alemdi. 0 yıllarda davetiye basmak filan gibi adetler yoktu. Kız evi ve oğlan evi bu işlere uygun bir hanımı düğün söyyemekle görevlendirirdi. Bu ayrı bir uzmanlık işi olup, kasabanın 2-3 ünlü ‘düğün söyleyicisi’ vardı. Yani bu hanımlardan biri bu düğün söyleme işini üstlenirdi. 0 hanım bir günde bütün kasabayı dolaşacağı için, onun ayağına yeni ve rahat bir ayakkabı almak elbette düğün sahiplerinin ilk göreviydi. 0 ‘düğün söyleyen’ hanım hiçbir evde oyalanmaz, eve gelmesiyle, daha önce den ezberlediği nakaratı çabuk çabuk söyleyip, kapıdan fırlayıp gitmesi çok kısa bir zamana sığardı. Genelde kapılar kilitsiz, evler içerlek olduğu için, örneğin “Huuu, Fadime gadınaba! Haçca mollabam selam söyledi” diye başlayan nakaratı duyan ev sahiBi “Kim o T’ deyip de kapıya seyirtene kadar, düğün söyleyici bazan mesajını çoktan iletmişti bile. Ev sahibi ise ancak onun kıvrağının uçuşan kuyruğunu görebilırdi. Ama ne gam, nasıl olsa aynı hanım bu sefer aynı daveti yan komşuya yineliyordur. Işte o zaman bir önceki komşu kulak kesilir, biraz önceki eksiğini mesela Horyaba’dan tamamlar. Zira bütün evler bahçelidir ve bu bahçeleri alçak duvarlar birbirinden ayırır. ‘Düğün söyleyen’ hanımın o ilk selam faslından sonra oğlan evinin daveti ise şöyle devam eder: “Cüme gün aşam der nek, Cümertesi öleden önce yimek, öleden sona yoluk, aşanı ikinci kını gecesi (çok yakınlar içindir), Gire gelin alma. Koltuk ya”. Kız tarafının düğün daveti yine “Eğriboyunnan Havze Gadınabam selamı ya” gibi bir selam faslından sonra “Cüme gün dernek, Cümertesi kını gecesi (yo’luk), gire gün gız çıkarma. Buyur ge” şeklindeydi.

        Düğüne az bir zaman kala oğlanın ‘sadeçleri’ çeyizleri almak üzere kız evine gittiklerinde onları bir sürpriz karşılar: Çeyiz sandığının üstünde bir çocuk veya gelinin ‘sadeç’lerinden biri oturmaktadır. Ve tabii ki sandığı teslim etmezden önce bahşişini beklemektedir.

        Düğünden 15-20 gün kadar önce, kız evinden çeyizlerin geldiği gün, oğlan evi oğlanın ‘sadeç’lerine ‘sadeç yemeği’ verir. 0 gün ‘sadeç’ler arasından seçilen kasa ya da katip erkek çalgılarını tut maktan sorumludur
       
        Düğün törenleri Cuma’dan başlar. Oğlan evi o gün yemek hazırlığını yapar. 0 gün için özel aşçı ve bulaşıkçı tutulur. 0 yılların en ünlü aşçısı Arap Akile idi ve o genellikle zengin düğünlerine çağırılırdı. Oğlan evi o gün büyük bir koyun veya küçük bir süt danası keser. Nohutlar ıslanır, ke.şkek hazırlanır, pirinç ayıklanır. Bütün bu işler imece usulü olur: yakınlar ve komşular hep yardım ederler. A.şçı hanım bu hazırlıklarla meşgul olduğu için, o gece sabaha kadar uyumaz. Kesilen hayvanın ‘yaşmak’ denilen iç yağını kazanın dibine serer, üstüne keşkeği koyar. Malum, düğünlerde keşkek gelenekseldir.
Cuma günü öğle saatlerinde çalgıcılar kız evine gelirler ve mesleklerini icra etmeye başlarlar. Akşam üzeri onlara bir yemek verilir. 0 akşam, evin durumu müsaitse kız evinde, değilse uygun bir başka evde hanımlar toplanır. Gelin giydirilip, süslenir. Tacı, (arkasında) duvağı ile gelir, yüksekçe, taht gibi bir yere oturtulur.Sağına ve soluna konan sandalyelere gelinin ‘sadeç’leri oturtulur.Hemen yakma da çok yakın akrabaları ve arkadaşları oturur. Böylece hazırlanan bu mizansen içinde bütün hanımlar, aralarında çalar. oynarlar. Işte bu, Cuma akşamı kız evindeki ‘Kına Gecesi’dir.Kına gecesi için toplananlar oynayıp eğlenmeleri dışında çeşitli oyunlar oynarlar ve maniler söylerler. Işte bu manilerden bir kaçı:

Kestane Kavurdum,
Evimiz Karşı Karşıya,
Bahçede Yemiş,
Toprak Tenceresinde,
Ikimizin Bir Yaşı,
Dalları Yere Değmiş,
Gel Yarim Konuşalım,
Oğlan Kızı Görünce,
Mutfak Penceresinde,
Dosta Düşmana Karşı,
Bıyığını Fare Yemiş.

        Cumartesi sabah davullar geldiğinde oğlan evinde kazanlar hazırdır. Davullarla birlikte gelen ‘sadeç’ler uzun saplı, tahtadan yapılmış, oyma, özel bir kürekle geleneksel olarak keşkek ezerler. Keşkek bütün ‘sadeç’lerin katkısıyla ‘helmelenir’. Daha sonra sofra lar hazırlanır. Eskilerde ‘telli kaşık’ denilen özel kaşıklar kullanılırdı. Yine içleri boyalı, resimli, cilalı, tahta kaşıklar düğün yemeklerinin ilginç aksesuarları idi. Şimdilerde artık antika koleksiyoncularının ilgilendiği o tahta kaşıklar çoğunlukla Balıkesir’in Korucu Bucağında, sipariş üzerine yapılır ve Perşembe günleri kurulan kasaba pazarında alıcılara teslim edilirdi. 0 Pazar sergilerinde farklı ustaların elinden çıkmış çok değişik kaşıklara rastlanırdı. Oğlan evinin ekonomik gücüne göre 10 sofralık, 20 sofralık davetler hazırlanır. Uzaktan gelen hanımlar süslenip, tüm takılarını takınıp gelirler. Çok yakınlar özel giysiler dikinirler. Yaygılar üzerine, büyük meydan sinileri konur. Yemek çorba ile başlar. Sonra geleneksel olarak, nohut, pilav, keşkek, arkadan sebze aynı kaptan yenir. Hoşaf, tatlı, mevsim uygunsa aşure ve zerde alışılmış tatlılardır. Sofra kalkar kalkmaz özel olarak tutulan görevli bulaşıkları yıkar. Sonra kız evine, yani ‘yoluğa’ gidilir.

        Gelin kız evinde yengelerce hazırlanır. ‘Yengelik’ törelere göre önemli bir müessesedir. Kendine göre görevleri ve sorumlulukları vardır. Esasen bir kız, bir de oğlan yengesi vardır. Oğlan yengesi, tercihan dayı hanımıdır. Oğlan yengesinin görevi kızı evinden alıp, yeni evine getirmektir. Gerdeğe koyan, tecrübeleriyle ona yardımcı olup bilgi veren hep oğlan yengesidir. Kız yengesinin gelini süslemek, misafirleri buyur etmek, çalgıcıları, misafirleri organize etmek, tüm organizasyonu kontrol etmek, misafirleri oyuna kaldırmak gibi görevleri vardır. ‘Sadeç’lerin de benzer konumu vardır. Onlar da ne zaman, nasıl hareket edeceğini anlatıp, düğünün gelişen aşamalarında damada yardımcı olurlar.

        Cumartesi kız evinde ‘yoluk’ günüdür. Gelin, hazırlanan taht gibi yüksekçe bir yerdeki koltuğun üzerine oturtulur. Yengeler gelme tekrar çeki düzen verir. Gelinin yanına en yakın arkadaşları veya yakın akrabaları otururlar. Bu törenin yapıldığı avluya çok sayıda, Çoğu kez kahvelerden kiralanan sandalyeler sıralanır. Oğleye doğru davetliler toplanmaya başlarlar. Çalgı]ar ise çoktan hünerlerini göstermeye ba.şlamışlardır bile. Onların da düği.inler için derlenmiş, zamanın tutulan parçalarından oluşan belli bir repertuarları vardır. Çalgılar sanatlarını gelinin biraz önünde icra ederler. Yere bir yaygı serilmiştir. Oynayanlar çalgıcıya ‘para basarlar’. İşte o paralar bu yaygı üzerinde 1 birikir. Oyuna ilk yengeler başlar. Once kız, sonra oğlan yengesi oynar. Sonra yengeler herkesi bir bir oyuna davet eder. Kimi nazlananları saçından çekmeye bile yetkilidirler. Oynayanın yakınları oyun süresince çalgıcılara para atarlar. Herkes oynadıktan sonra ı sonunda sıra artık gelme gelir. 0 arada oğlan evinden erkek çalgılar ile güvey ve arkadaşları birlikte gelirler ve düğün evinin önünde oynamaya başlarlar. Orada gelin damadı görür. Oynayanların arasında damat da varsa, gelinin gözü damadı arar. Fakat gelenlerin gelinin yüzünü gömemesi için başına kıvrak örtülür. Sonra oğlan evinden gelenler dağılırlar. 0 sırada kız evinin eğlentisi henüz bitmemiş ise, onlar yine kadın çalgıcılar eşliğinde oynamaya devam ederler. Bu eğlentiler bitince herkes evine dağılır. Oğlan evinde bir tarafta davul zurna çalar, diğer taraftan davetiiler ve ‘sadeç’ler yemek yer, içki içerler. Akşam çok yakınlara yemek verilir. Aynı akşam oğlan evinden kız evine düğün yemeklerinden oluşan bir sofra gönderilir. Gelin bu yemeği ‘sadeç’leri ile akşam sofrasında yer. Akşam olunca gelin kıyafet değiştirir. Duvak yerine sadece tel takar. Bu, ‘ikinci kına gecesi’nin hazırlığıdır. Yine oyun ve eğlence hakimdir. 0 esnada oğlan evinin kapısının önünde ‘oturma’ yapılır. Yerlere hasırlar serilir. Buraya isteyen katılır; yani özel olarak kimse davet edilmez. Düğünün ‘sadeç’leri kendi arkadaşlarını çağırır, onlara hizmet ederler. Oğlanın ‘sadeç’leri, aralarında topladıkları paralarla içki ve meyve satın alırlar. Söğüşler toplanır, kuzular kesilir, etler kavrulur. Para artarsa damada verilir. Ayrıca ertesi gün ‘sadeç’lerin yol kesmeden aldıkları paralar da güvey’e harçlık olarak verilir. Bu ‘oturma’lar önceki yıllarda meydanlarda ve bir ateşin etrafında yapılırken, sonradan, büyük bir elektrik lambası altında yapılmaya başlanmıştır.

        Oturma’ların meşhur mezesi ‘domati suyu’ (domates salçası), zeytinyağı, kelek turşusu, kavurma ve peynirdir. Her masa ve grup sıra ile davul zurna önünde mutlaka oyuna kalkar. Biri oynarken davulu susturmak çok büyük hakaret sayılır. 0 kadar ki, bu yüzden cinayetler bile işlenmiştir. Oturma’da birlikte yenilir ve içki içilir. İçkinin tesiri ile olsa gerek, o ara nedense sıklıkla kavga çıkar.

İçkinin ve erkek çalgıcıların masraflarını, ‘sadeç’ler kendi aralarında öderler. Artarsa para güvey’e verilir. Ayrıca Pazar günü sa deç’lerin gelin alma sırasındaki ‘yol kesme’den aldığı para da harçlık olarak güvey’e verilir.

        Oğlan evinden yola çıkan davul zurnalı grup tekrar kız evine gelir ve kapının önünde, müsaitse içerde avluda oynarlar. Yarım saat, bir saat sonra ayrılırlar. Kız evinde ise tören devam etmektedir. Yengeler daha önceden kınayı karıp hazırlamışlardır. Gelin ortada bir mindere veya yüksekçe bir yere oturtulur. Yüzüne kırmızı, ince bir kumaştan yapılmış, etrafı pullu bir örtü örtülür. Gelinin önce ayak larına, sonra ellerine bileklerine kadar kına yakılır. Burada bir kız, bir de oğlan yengesi hazır bulunur. Bu kına gecesinde çalgıcıların ağır, hüzünlü, özellikle ayrılık üstüne seçilmiş şarkıları gelini ve annesini iki gözü iki çeşme etmeye yeter de artar bile.

Kırkağaçta kına gecelerinde söylenen bir oyun havasının sözleri şöyledir:

Kaya dibi karıncalı hey hey
Yanı çifte görümceli hey, hey, hey
Hem dayılı, hem amcalı hey, hey (nakarat)
Yarenim kınan kutlu olsun
Evinde dirliğin mutlu olsun hey, hey, hey
Kınası karılır tasta hey hey
Kız anası kara yasta hey, hey, hey
Oğlan evi pek heveste hey, hey (nakarat)
Yunduğum yeri gördün mü ? Hey, hey, hey
Şimdi kıymetim bildin mi ? Hey, hey
(nakarat)

        Kınaya çok yakınlar para basarlar. Kayınvalide gelme bir takı takar. Ayrıca o gün kayınvalidenin de özellikle oynaması arzu edilir.

         Bunun bereketi arttıracağına inanılır. Eller ve ayaklar kınalanıp, üzerlerindeki paralarla birlikte, üçgen şeklindeki bezlerle sarılır. Burada özellikle oymalar kullanılır Daha sonra dağılınır. Cumar tesi’den akşam geç vakit gelme yemek yedirilir. Zira bir inanca göre, gelinin düğün günü oruç tutması çok sevaptır. Geçmişteki büyüklerin, gelinin düğün günü tuttuğu oruç için “0 bir parmak baldır, ama onu herkes yiyemez” dedikleri bilinir.

        Söz kınaya gelmişken, ‘oyma’dan ve ‘oymacılık’tan söz etme mek olmaz. Zira günümüzde unutulmaya yüz tutan bu olgu sadece bir süsleme olmanın ötesinde bir el sanatı idi. Oymalar kına yakma işlemi sırasında avuç işlerine konulan, içlerine değişik çiçek figürleri oyulmuş, yaklaşık 4x4 cm. ebatlarında lastik yüzeylerdi. Ustüne konulan kına, bu oymaların şekline göre avuç içinde değişik şekiller oluştururdu. Aynı zamanda bir gelir kaynağı olan oymacılık beceri isteyen bir işti ve anneden kıza, hatta toruna geçen bir sanattı. Ayrıca kına yakma olayı sadece dmiğünlerle sınırlı olmayıp, Çam zamanı, hıdrellez, ürün hasatları, dini bayramlar ve hacca gitme de kına yakmak için diğer fırsatlardı. Kına yakma işleminde amaca göre özel olarak hazırlanan değişik oyma modelleri artık çoktan unutuldu. Bu vesile ile 50 yıl öncesinin ünlü oymacısı Hafız Teyze diye anılan Ayşe Hanımı rahmetle anıyoruz. Müderris Akşehirli Hoca Mustafa Efendi’nin kızı ve Saçlı Efe’nin kayınvalidesi olan bu hanım, sanatını 1958 yılında vefat etmezden birkaç yıl öncesine kadar başarı ile sürdürdü. Yakınlarından öğrendiğimize göre, Ayşe Hanım, gelin oymalarında gül dalı ve karanfil, dini bayramlarda ve hacı oymalarında hilal, hasat zamanı veya bahar eğlencelerinde buğday başağı. üzüm salkımı, lale gibi motifler kullanırmış.

Pazar günü artık kız çıkarma’ günüdür. Gelin Pazar sabahı kalkar, sargılar açılır. Paralar gelinin bahşişidir. Artık gelinimizin elleri ve ayakları kınalıdır. 0 gün gelin, yengeler yardımıyla giydirilir.Oğunluk gelinler eldivenlidir. Ayakkabısını küçük bir oğlan çocuğu
“‘ Aynı çocuk, ayakkabının içine önceden konan uğur parasını bulur ve tabii pek sevinir. Duvaksız gelin yok gibiydi. Esasen en ağ beddualardan birinin “eli kına, yüzü duvak görmesin” şeklinde olması da duvak ve kına ikilisinin törelerdeki sembolik anlamını vurgular. Çok mutaassıp olanlar gelinin başına üslük’ örterlerdi. 0 sırada kızın babası kırmızı bir ‘kuşak kuşar”. Bu, kızın baba evini terketmesinin geleneksel bir sembolüdür. Bu kuşak kuşama gelene ğinde baba kuşağı kızının beline iki kez dolar, çeker, üçüncüsünde ucuna hediyesi olan, mesela bir bileziği takarak düğümler. Buna ‘gayret kuşağı’ denir.

        Eski düğünlerde Pazar gününün oğlan evi için bir başka önemi daha vardı. Gelin alınacağı günün sabahı oğlan evi ya ‘at koşusu’ ya da ‘deynek’ organize ederdi. Bu iş için en uygun yer istasyon yolundaki birinci köprüyü kesen ova yolunun başlangıç kısmı idi. Bu yolun iki yanına toplanan seyirciler yarışmaları ilgi ile izlerlerdi.Sabah yapılan bu sportif etkinlik şölenlere renk katardı. Oğlan evi kazananlara ve katılımcılara uıgun hediyeler verirdi.

       Oğleye doğru gelin alayı oğlan tarafından davul, zurna eşliğinde gelir. Daha önceki yıllarda gelinin bineceği at, sonraki yıllarda otomobil, süslenip hazırlanmıştır. Ayrıca konvoydaki diğer araçlara da bir havlu veya kumaş parçası bağlanmıştır. Otomobilde gelinin yengeleri bulunur. Yengeler arabadan inip, kızın yanına gelir ve lokum ikram ederler. Gelin arabası kapıya iyice yanaşır; evin kapısı ile araba arsına yaygı, çöpten yardımıyla perdelenmiş bir koridor oluşturulur. Burada amaç gelinin çevreden görünmesini engelle mektir. 0 sırada çalgıcılar çalmaya devam etmektedirler ve özellikle “Ey gaziler, yol göründü” gibi hüzünlü, ayrılık şarkılarını icra etmektedirler. Elbette ki gelinin de, anasının da gözleri o an iki çeşmedir. Gelin, anne-babanın ve bütün büyüklerin ellerini son bir kez öper. Gelin arabaya binerken, bir torbaya konmuş olan arpa, buğday, şeker ve para karışımı avuç avuç gelme ve arabasının üzerine saçılır. Etraftakiler de bunları kapışır. Yine kız tarafı gelin alayında kilere lokum ikram eder. Daha sonra gelin davul, zurna ile kasaba içinde gezdirilerek oğlan evine götürülür. Gelin alayı mutlaka Karaosman Camii’nin bulunduğu meydandan geçer. Bir diğer önemli nokta da, gelin alayının mutlaka belli bir sokaktan geçmesidir. Eğer gelin o sokaktan geçmezse çocuğu olmazmış.

       Gelin alayı oğlan evine yaklaşırken mahallenin gençleri evin yakınında arabanın önünü keserler. Yani ‘toprak bastı’ parası isterler. Sıkı pazarlıklardan sonra, istediği bahşişi koparan gençler gelin alayına yol verirler.

        Nihayet gelin alayı kapıya yanaşır. Yine yaygı ve çöpten yardımıyla bir koridor oluşturulur. Gelinin başından aşağıya tekrar arpa, buğday saçılır. Bunun bereket getireceğine inamlır. Yengeler koluna girdikleri gelini yeni evine getirirler. Gelin, onu kapıda karşılayan güveyin koluna girer ve içeriye doğru birlikte yürürler. Bu ‘koltuk töreni’dir. Gelin bir sandalyeye oturtulur. Koltuk altına ek mek yerleştirilir. Bu da bereketi sembolize eder. Sonra bu ekmekten koparılan birer parça oradakilere dağıtılır. Gelinin kucağına bir oğlan, bir de kız çocuğu oturtulur. Bununla, çocuklarının çabuk olması dilenmiş olur. Daha sonra hanım çalgıcıların müziği ile oyun oynanır. Böylece düğünün bir bölümü bitmiş olur. Sonra gelini yengeler odasına götürür. 0 ara güvey, ‘Hoca’ diye adlandırılan evli sadeç İ lerden biri tarafından hamama götürülür, Hoca, damada zifaf gecesinin inceliklerini ve o gecede nasıl davranması gerektiğini ayrıntı- ları ile anlatır. Zifafta çıkabilecek muhtemel sorunları da, güvey ilk olarak bu hocaya danışır. Mevsim kış ise, hamam çıkışı güveyin omuzuna bir palto verilir. Evin önünde güveyin ‘sadeç’leri ve diğer katılımcılar oynarlar. Güvey en son kalkar. Güvey oynar gibi yaparak reııni kaldırdığında düğün bitmiş sayılır ve kalabalık dağılır. Ayrıca evli ‘sadeç’lere yemek verilir, Damat, damatlıklarını, iç çamaşırlarından kıravatına kadar herşeyini o arkadaşlarının gözü önünde giyinir.Akşamüstü komşular ve yakın akrabalar gelin sofrasına çağrılır.Burada ağırlıklı olarak pilav, keşkek, nohut yenir. Gelin de birlikte oturur ve yengeler gelme duvağın altından ona yemek yedirirler. Sofraya bozuk para konur ki bu para bulaşıkçıya verilir. Daha sonra oğlan evindeki misafirler, çok yakınlar hariç dağılırlar.

        Yengeler gelme abdest aldırıp, akşam namazı kıldırırlar. Sonra onu süslerler. Süsleme sırasında başına çok sayıda toplu iğne koyarlar. Buradaki espri, gelinin duvağını açacak güveyin eline iğne batmasını sağlamaktır. Amaç güveyi biraz uğraştırmaktır.Öte yandan hocalar ve ‘sadeç’ler güveyi giydirip yatsı namazına götürürler. Eğer daha önce yapılmamışsa imam nikahı o zaman kıyılır. Güvey camiden tekbirierle, dualarla eve getirilir. Cami ile evin arasına, yolun iki yanına gazyağı karıştırılmış kül serpilir. Yani imam ile güvey bu yolun iki yanındaki alevler arasından tekbirlerle eve ulaşır. Fakat damat tekbir getirmez. Sağ adımını atarken ‘Bismillah’, sol adımını atarken ‘destur’ der. Böylece kapısının önüne gelirler. Hocalar ve çevredekiler kapının önüne geldiklerinde birlikte dua ederler. Bu arada sadeçler güveyi yumruklamaya hazırdırlar. Güvey yakınları da, onu korumak için hemen kapı aralığından güveyi içeri iterler ve güvey içeriye kaçar. Güvey sağ tarafta sıralanan herkesin elini öper. Onlar genellikle hep hanımlar ve çocuklardır. Bir diğer eski töre de, damadın gerdek odasına girerken, anasının apış arasından odaya geçmesidir. Bunun mecazi anlamı yeniden doğmak, eski günahlardan arınmaktır. Daha önceden yengeler gelin odasında iki seccade hazırlamışlardır. Güvey odaya girdiğinde kız yengesi odayı terkeder. Gelinle güvey iki rekat gelin namazı kılarlar. Damat dışarıya duyulmayacak şekilde ezan okur. Bir başka adet de yengelerin odayı dinlemesidir. Inanca göre, doğacak çocuklar bu sayede sağır olmaz larmış. Gelin duvağını açtırtmaz, ‘görümselik”, yani yüz
KIRKAĞAÇ’TA DÜĞÜNLER
 
        Anadolu’da her yörenin kendine özgü düğün töreleri vardır. Bunların bazıları birbirine çok benzer, bazıları ise hayli farklıdır. Ama bunların hepsi değişik inanç, gelenek. törelerle örülmLiştür. Biz burada Kırkağaç düğünlerinın otantik, geleneksel özelliklerini anlatmak isti yoruz. Toplumsal değişimden elbette ki düğünler de pa düşeni almıştır. Sonuçta düğiinler belli ölçüde modernize olmuşlardır. Orne ğin gelinler artık ata değil. otomobillere binmektedir. şerbet erine cola ikram edilmektedır. nişan ve düğünler avlular erine salonlarda yapılmaktadır vs. Bizim buradaki amacımız 40-50 ıl önceki Kır kağaçın hatırlayabildiğimiz düğünlerini anlatmak. daha önceki dönemlerdeki dtiğünlerle ilgili uıgulama da bü üklerimizin ağzından rıakletmektir. Amaç, eski Kırkağaç düğünlerini. o düğünler deki töresel uygulamaları, adetleri, yerel uygulamaları topluca tanıtmak ve tüm bu saydıklarımızı yazılı bir metin olarak bizden sonraki nesillere iletebilmektir.

        Evlenme yaşı eskiden kızlarda 14-16, erkeklerde ise 17-18 yaş civarı idi. Askerden gelmiş bekar erkekler kartlaşmış kabul edilirlerdi. Yani çocukları bu yaşa gelen ailelerde Bir münasip kısmet’ telaşı başlardı. Tabii ki eş, dost, hısım, akraba kendilerini doğal olarak uygun birini aramak konusunda yetkili ve görevli bilirlerdi. Uygun görülen adaylar erkek tarafına iletilir, erkek tarafı da bir harekete geçmeden önce bu öneriyi kendi içinde uzun uzun değerlendirir, ya baştan vazgeçer veya araştırmalarını yoğunlaştırırdı. Kız tarafı bu konuda genelde pasif konumda olurdu. Yani “Kız evi naz evi” idi. Kız annesi de gelen adayların onaylanması veya reddedilmesi için istihareye’ yatardı. Mamafih bu erkek tarafı için de geçerliydi. Bunun için iki rekat namazdan sonra istihare duası okunurdu. Rüyada beyaz veya yeşilin hakim olduğu bir şey görünmesi adayın uygunluğuna, ama kavga vb, gibi olumsuz bazı olayların görülmesi ise uygun olmadığına yorulurdu.

        0 dönemde evlilik öncesi kızla oğlanın birbiriyle tanışıp konuşması söz konusu olmadığı için birçok gelinle damat birbirlerini ilk defa düğün günü görürlerdi. Mamafih erkek kızı mutlaka görmek istediğinde uygulanan belli bazı hile-i şeriyeler de yok değildi. Mesela kız bir bahane ile iki ayrı kapısı olan bir eve davet edilir, oğlan ise buraya daha önceden gelip bir yere gizlenirdi. Yani kızı uzaktan, gizlice gördükten sonra usulca sıvışırdı. Evin konumu buna uygun değilse, oğlan samanlıkta veya yüklükte saklanır, hanımların kendi ararlarındaki konuşmalarını kapı aralığından gizlice dinlerdi. Işte bu cesur damat adaylarının, kızı kıvraksız görmek gibi bir lüksleri bile olurdu.Yazık ki gelin adaylarının böyle bir şansları yoktu. Buna karşı onların işi daha kolaydı. Onlara damat adayı bir düğünde oynarken uzaktan gösterilirdi. 0 da kıvrağın içinde, “tek gözle bakarak” müs takbel nişanlısını tanımış (!) olurdu (Tek gözle bakmanın ne anlama geldiğini, kıvrak’ı tanımayan birine anlatmak biraz zor iş. Ama bilme yenler için yazalım: Kırkağaçın ünlü “Kıvrak”ı öyle bir örtülünür ki,

        1 içindeki hanım dış dünyayı sadece bir delikten gözler). Daha sonraki yıllarda ‘Çam’ bu iş için uygun bir ortam oluşturdu. Yani 1930’- lardan sonra Çam’a erkek ve hanımlar ayrı ayrı değil de tüm aile fertleri birlikte gitmeye başlayınca, Çam sadece bir ‘sehra’ olmaktan çıkıp, aynı zamanda oğlanların kızları görebildiği, kızların da kendi lerini gösterebildikleri bir fırsat oluşturmuştur. Nitekim birçok ailenin temeline ilk harç Çam’da konulmuştur.

        Biz yine kaldığımız yerden devam edelim: Oğlan annelerinin gözleri kına gecelerinde, ev ziyaretlerinde hep uygun adayların üzerindeydi. Ama tabii ki bu gözlem yeterli olamazdı. Acaba bu kız temiz midir, tertipli midir, ev hali nasıldır ? Bütün bunları yerinde gör mek için çoğu kez daha önceden ‘çıtlatılarak’ bir ‘görücü’ heyeti kız evini ziyarete giderdi. Kız annesi bu durumu genellikle anlar ve kendince önlemlerini alırdı. Görücülerin ise kızı farkettirmeden sına mak için belli taktikleri vardı. Mesela, yalnız kaldıkları bir anda ellerini oturdukları yer minderlerinin altına sokup temizliği kontrol ederlerdi. İhtiyacı bahane edip tuvalete gitmek bir başka temizlik sınama yöntemiydi. Kahve ikramı da kızı ele verebilirdi. Yani kahve fincanının kulpunun gövdesine bağlandığı yerin iç tarafı kızın temizliği veya pasaklılığı hakkında ipucu verirdi. Elbette ki kahvenin köpüğü, sıcaklığı, şekeri, tepsiye yerleştirilmesi, ikram tarzı vs. bu sınavın ince ayrıntılarıydı. Eğer erkek tarafı gelin adayını uygun görmüşse, artık sıra ‘kız isteme’ye gelmiş demekti. Yani artık ‘dünürcülüğe’ gidilecekti. Ne var ki, daha önceden dünürcüler aracılar kız evini birkaç kez ziyaret edip ‘yumuşatmaya’ çalışırlardı. Bu ziyaretler esnasında oğla [ işini, mesleğini, varsa dükkanını, tarlasını, bağını.bir bir anlatıp, damat adayını överek zemin hazırlamaya çalışırlardı. Daha sonra oğlan tarafının aile büyükleri, çok yakın akrabalarla birlikte ve şart olmamakla beraber tercihan bir Cuma akşamı kız tarafına giderlerdi. Burada kısa bir hal hatır sormadan sonra sadede gelinir ve oğlan tarafından bir aile büyüğü”Biz. oğlumuzefendiyi, kızınız  hanıma mehel münasip gördük. Eğer siz de mehel münasip gör düyseniz, Allah’ın emri, Peygamber Efendimiz’ in kavh ile. oğlumuz efendiye, kızınız ... hanımı istiyoruz” diye kızı isterlerdi. Işte o an nefeslerin tutulduğu andı. Ama oğlan tarafı, ü anda karşı tarafın “Tamam, verdik gitti” demesinı hiç beklemezdı. Malum. ü zaman larda da ‘Kız evi, naz evi’ idi. Yine de kız tarafının bazı tavırlarından bir anlam çıkartmaya çalışılırdı. Orneğin, “Hiçbirşe nasipten ileri olamaz”, “Kısmetse olur”, “Hele bir büyüklere danışalım” gibi ce vaplar, oğlan tarafına ümit veren cevaplardı.

        Kız istemeden sonraki sürede, aracıların da yardımı ile kız tarafının tavrı netlik kazanırdı. Bazan birkaç kez daha ziyarete gidilir. Eğer gelişme olumsuz ise, oğlan tarafına “kısmetlerini başka yerde aramaları” önerilirdi. Gelişme olumlu ise, erkek tarafı bir an önce söz kesmek için çaba harcamaya başlardı. Kız tarafının tavrı olumlu ise, oğlan evinin büyükleri, içlerinde ‘Dünürbaşı’nın da bulunduğu 5-10 kişilik bir gurup olarak, bir lamba veya kandili de ellerine alarak akşam ezanından sonra kız evini ziyarete giderlerdi. 0 akşam lokum- lar yenir, şerbetler içilir, böylece söz alınmış olurdu. Aradaki dünür cülerin kız tarafından bir mendil almaları da bu işin onaylandığı anlamına gelirdi. Yani söz verilmiş olurdu. 0 zaman erkek tarafı da kız tarafına bir mendil verirdi. Aradan bir süre geçtikten sonra bir ‘lokum tabakası’ göttirülürdü. Bu, sözlenmenin tescili anlamındaydı. Kıza ‘gelin görmelik’ giysi, terlik, makyaj takımı vs, alınırdı. Kız tarafı da oğlan için aynı türden hediyeler alırlardı. Akşam oğlan tarafı en yakın akrabaları ve komşuları ile birlikte ‘lokum tabakası’ getirirlerdi. 0 akşam kız tarafının çok yakınları da hazır bulunurlardı. Kız tarafı misafirlere reçel, peynir, bal, kaymak, turşu, köfte gibi yiyeceklerden oluşan çok zengin bir sofra hazırlardı, Bu sofrada bir tek kuş sütü eksik olur, ama o akşam söz kesilmiş olurdu. 0 gün ‘gelin görme si’nin, yani nişanın günü kararlaştırılırdı. Oğlan evi ziyaretçileri giderken, onlara ız evinin oğlan için daha önceden hazırladığı çamaşır, gömlek, traş takımı, kolonya, kemer gibi hediyeler birlikte gönderilirdi.

        Nişan hazırlıkları için kızın gelin görmelikleri terziye verilirdi. 1930-1950 yıllarının en ünlü terzileri Benli Kız ile Dürriye Hanım’dı. Diğer hazırlıklar da tamamlandıktan sonra bütün tanıdıklar davet edilirdi. Tercihan Cuma günü öğleden evvel yengelerin. hocaların da katılımı ile hanımlar kendi aralarında nişan törenini gerçekleştirirlerdi. Gelin adayı giyinip süslenmiş olarak gelirken hocalar tekbir getirip dualar okurlardı. Kız bir sandalyeye oturtulur, nişanı takacak olan, oğlan tarafından saygın bir kişi yine tekbirlerle birlikte nişan yüzü ğünü kızın parmağına takardı. Burada bir diğer önemli nokta nişan takacak kişinin ‘başının bütün olması’dır; yani onun boşanmış bir kişi olmaması gerekirdi. Yine o arada oğlan tarafının küpe, bilezik, kolye gibi takıları da kıza takılırdı. Gelin kalkıp, kız yengesi refakatinde misafirlerin ellerini öperdi. 0 esnada gelen misafirlere lokum ve şerbet ikram edilirdi ve bu tören öğleye kadar tamamlanırdı. 0 arada oğlan tarafı ile kız tarafı konuşup, düğün gününü belirlerlerdi. Askerlik, okul, kızın yaşının çok küçük oluşu gibi bağlayıcı nedenler veya ekonomik sorun gibi düğünü geciktirici nedenler yoksa, düğünün bir an önce gerçekleştirilmesi arzu edilirdi.

        Düğün öncesi Akhisar veya İzmire gidilip gelme ve güveye eşya (gelinlik, kına geceliği, çeşitli kıyafetler, yekde, pabuç, kıyafetler, çanta, manto, örtü, eşarp, makyaj takımları vs.) alınırdı. Daha sonra sıra ev eşyasına gelirdi. Burada alınacak koltuk, hah, konsol, ayna, karyola, perde vb. gibi ev eşyaları anlaşmaya göre iki taraf arasında payla şılacak şekilde satın alınırdı. Bunlar eve getirilir, kumaşlar terziye verilir, böylece düğün öncesi tüm hazırlıklar tamamlanırdı.

        Düğünden bir hafta on gün önce ‘sesana kaldırılır’dı. Sesana’nın bir diğer ismi de ‘çıkı’dır, Çıkılar önce oğlan evinden gelir. Oğlan evi, alınan gelinlik, kına geceliği, çeşitli giysi, çamaşır, çanta, makyaj takımı, kolonya ve diğer hediyeleri bakır sinilere şık, renkli bohçalar üzerine sıralar. Bu arada bolca çerez, meyva ve helvanın unutulmaması gerekir. Bunların üzerine güzel krepler örtü Ayrıca kızın yakın akrabaları ile ana, baba, nine ve dedeye de hediyeler hazırlarlar. Bazan hangi hediyenin kime ait olduğu üzerine iliştirilen küçük kağıtlara yazılır. Keza damla sakızı, karanfil, kına, ‘bazar ekmeği’, meyva da diğerlerine ilave edilir. Uygun olanlar büyük kapaklı çanakiara konur. Sonra hepsi bakır sinilere yerleştirilir. Daha önceden kız tarafına haber verilen bir günde, kıvraklı han ımlar, bu süslenmiş sinileri guruplar halinde ve başlarının üzerinde taşıyarak kız evine getirirler. Kız tarafı en yakınları ile birlikte gelenleri karşıii ve hediyeleri hayat’a sıralarlar. Sergilenen bu hediyeler, çıkı görmeye gelen komşular, akrabalar ve diğer ziyaretçiler tarafından uzun süre merakla ve dikkatle gözlenir. Gelenler çoğu kez kendi aralarındaki fiskoslarla ‘çıkı’da (çıkın) gelenlerle ilgili yorumlar yaparlar. 0 ara gelen misafirlere ikramda bulunulur. Kız evi bir diliırı bazar ekmeği’ keser, üzerine helva koyar, çerez ve biraz meyva ve sakız ilave ederek yakınlara ve komşulara dağıtılır. Oncelikle kızın sadeçlerine’ (sağdıç) ve çok yakınlarına kına konur. Bir hafta on gün sonra, o çıkı’nın karşılığını bu kez kız evi oğlan evine gönderir. Kız eviııinki ‘sarma’, oğlan evininki ise ‘dolma’ imiş. Yani kız evininki daha zahmetli ve külfetli olurmuş. Kız evi de ‘güveylik’ çamaşır, pijama, giysi gibi önceden hazırlanan hediyeleri, ve güvey yakmları için alınan eşyaları oğlan evinden gelen tepsilerin içine sıralar. Yine hangi hediyenin kime ait olduğu küçük kağıtlara yazılır. Kız evi bolca şekerleme ve baklava hazırlar, ‘bazar ekmeği’ alır, ‘kel tavuk’ keser, doldurur. Yanında sarma ve pide kapama yapar. Pide mutad olarak bakır tabaklara yerleştirilir. Bu sinilerin üzerine bohçalar örtülür. Bu bohçalar çok süslü, altın veya sim işlemdi olup, genellikle mor, yeşil, lacivert renkli antika kumaşlardır. Pişen tavuğun yağlı suyu da bir bakraca konup birlikte gönderilir. Yine bakır sinilere doldurulan tüm hediyeleri kıvraklı hanımlar oğlan evine götürürler. Oğlan evi de gelenleri karşılar, misafirlere ikramda bulunur. Oğlanın arkadaşlarına da çerez, meyva gibi hediyeler dağıtılır. Keltavuğun suyunda pide kapama hazırlanır. Tavuğun görünmeyen yerlerinden alınan parça etler pide üzerine tiftilir. Ertesi gün oğlan evi, kız evinden gelen bir dilim baklava ile bir dilim şekerlemeyi, bir dilim ekmeğin üzerine koyup oğlanın ‘sağdeçlerine’ ve yakınlarla komşulara dağıtır. Inanca göre bu çıkınlarla gelen ikramları yiyen kişilerin dişleri sızlamazmı.

        Düğün günü kararlaştırılırken dikkate alınan nokta, düğünün prensip olarak kışın yapılmasıdır. Çünkü yazın herkes ovada, işinde olduğu için kimse yazın düğün yapmak istemez. Ekonomik nedenlerle de kış ayları tercih edilir. Çoğu aile tütün veya bir başka mahsül parası beklemesi düğün için en uygun zaman kış aylarıdır. Gün seçimine göre ya ‘Gire (Pazar) gelini’, ya ‘Soma (Çarşamba) gelini’ olur. Kışın yukarıdaki gerekçelerle çok sık düğün olduğundan, çalgıcılan aylarca önceden ayarlamak gerekir. Yoksa işler zora girer. 1940’lı, 1950’li yıllarda Kırkağaçta en gözde kadın çalgıcı grubu meşhur ‘Akile’ler’di. Akhisardan gelen Akile’ler o dönem yörenin en ünlü grubu idiler, Akile Hanım. gurubun en yaşlı bireyi olup, def, Safinaz Hanım ise dümbelek çalardı. Akilenin ‘torunum’ dediği cümbüş çalan Şadiye ve erkek olmasına rağmen —gözleri görmediği için istisnai olarak kemancılık yapan- Kör Ali bu grubun diğer üyeleri idi. Bu kadın çalgıcı grubu birçok gelin adayı için adeta ŞEr prestij konusu idi. 0 kadar ki ‘“Akile’ler’ olmazsa evlenmem” diyen gelin adaylarına bile rastlanırdı. 0 dönemin bir başka kadın çalgıcı gurubu da ‘Gtilizar’lar’dı. Gülizarların tüm üyeleri Kırkağaç’lı idi. Gülizar def, kızı Nadire ise keman çalardı. ‘Topal Haçca’ da o grubun üyesi olup, dümbelek çalardı. Ama daha sonra Topal Haçca da kendi gurubunu kurmuştu. Buna karşın elbet erkek çalgıcı gurupları da vardı. Orneğin ‘Satılmış’lar’ da erkek çalgıcılar arasında gözde idi. Onların davulcusu da ünlü’ Yarım Dünya’ idi.

        Rahmetli Rahmi Eken’in notlarında Cumhuriyet öncesi dönem lerinin ünlü ince sazından bahisle, udi Karayani, dümbelekçi Artin Agasyan, kemani Nazif, kemani Sarkis ve santurcu Galyonuıı isim lerine rastlıyoruz. isimlerinden de anlaşıldığı gibi, bu gayrimüs limlerden Karayani Rum, diğerleri ise Ermeni kökenli idiler.

        Düğünlerde erkeklerin ve hanımların çalgıcılar eşliğinde oyna- dığı geleneksel oyunlar vardır, Erkek oyunları arasında ilk akla gelen ler Harmandalı, Ismail, Gündoğdu, Ali Efe, Gabardan, Karşılama, Yılan Taşta Süzülür isimli oyunlardı. Horon tarzındaki oyuıılardan Kabadayı, Kaladen Kaleye Şahin Uçurdum, Tren Gelir Hoş Gelir ‘özellikle tercih edilenlerdi. Hanımların oyunlarındaki müzik ise genellikle birbirine çok benzeyen kıvrak oyun havaları idi. Bunlardan ilk akla gelenler de Mermere’nin Yolları, Donuna Bak Donuna, Fındık Sıddegem adlı oyunlardı.

        Kırkağaç’ta ‘düğün söylemek’ de ayrı bir alemdi. 0 yıllarda davetiye basmak filan gibi adetler yoktu. Kız evi ve oğlan evi bu işlere uygun bir hanımı düğün söyyemekle görevlendirirdi. Bu ayrı bir uzmanlık işi olup, kasabanın 2-3 ünlü ‘düğün söyleyicisi’ vardı. Yani bu hanımlardan biri bu düğün söyleme işini üstlenirdi. 0 hanım bir günde bütün kasabayı dolaşacağı için, onun ayağına yeni ve rahat bir ayakkabı almak elbette düğün sahiplerinin ilk göreviydi. 0 ‘düğün söyleyen’ hanım hiçbir evde oyalanmaz, eve gelmesiyle, daha önce den ezberlediği nakaratı çabuk çabuk söyleyip, kapıdan fırlayıp gitmesi çok kısa bir zamana sığardı. Genelde kapılar kilitsiz, evler içerlek olduğu için, örneğin “Huuu, Fadime gadınaba! Haçca mollabam selam söyledi” diye başlayan nakaratı duyan ev sahiBi “Kim o T’ deyip de kapıya seyirtene kadar, düğün söyleyici bazan mesajını çoktan iletmişti bile. Ev sahibi ise ancak onun kıvrağının uçuşan kuyruğunu görebilırdi. Ama ne gam, nasıl olsa aynı hanım bu sefer aynı daveti yan komşuya yineliyordur. Işte o zaman bir önceki komşu kulak kesilir, biraz önceki eksiğini mesela Horyaba’dan tamamlar. Zira bütün evler bahçelidir ve bu bahçeleri alçak duvarlar birbirinden ayırır. ‘Düğün söyleyen’ hanımın o ilk selam faslından sonra oğlan evinin daveti ise şöyle devam eder: “Cüme gün aşam der nek, Cümertesi öleden önce yimek, öleden sona yoluk, aşanı ikinci kını gecesi (çok yakınlar içindir), Gire gelin alma. Koltuk ya”. Kız tarafının düğün daveti yine “Eğriboyunnan Havze Gadınabam selamı ya” gibi bir selam faslından sonra “Cüme gün dernek, Cümertesi kını gecesi (yo’luk), gire gün gız çıkarma. Buyur ge” şeklindeydi.

        Düğüne az bir zaman kala oğlanın ‘sadeçleri’ çeyizleri almak üzere kız evine gittiklerinde onları bir sürpriz karşılar: Çeyiz sandığının üstünde bir çocuk veya gelinin ‘sadeç’lerinden biri oturmaktadır. Ve tabii ki sandığı teslim etmezden önce bahşişini beklemektedir.

        Düğünden 15-20 gün kadar önce, kız evinden çeyizlerin geldiği gün, oğlan evi oğlanın ‘sadeç’lerine ‘sadeç yemeği’ verir. 0 gün ‘sadeç’ler arasından seçilen kasa ya da katip erkek çalgılarını tut maktan sorumludur
       
        Düğün törenleri Cuma’dan başlar. Oğlan evi o gün yemek hazırlığını yapar. 0 gün için özel aşçı ve bulaşıkçı tutulur. 0 yılların en ünlü aşçısı Arap Akile idi ve o genellikle zengin düğünlerine çağırılırdı. Oğlan evi o gün büyük bir koyun veya küçük bir süt danası keser. Nohutlar ıslanır, ke.şkek hazırlanır, pirinç ayıklanır. Bütün bu işler imece usulü olur: yakınlar ve komşular hep yardım ederler. A.şçı hanım bu hazırlıklarla meşgul olduğu için, o gece sabaha kadar uyumaz. Kesilen hayvanın ‘yaşmak’ denilen iç yağını kazanın dibine serer, üstüne keşkeği koyar. Malum, düğünlerde keşkek gelenekseldir.
Cuma günü öğle saatlerinde çalgıcılar kız evine gelirler ve mesleklerini icra etmeye başlarlar. Akşam üzeri onlara bir yemek verilir. 0 akşam, evin durumu müsaitse kız evinde, değilse uygun bir başka evde hanımlar toplanır. Gelin giydirilip, süslenir. Tacı, (arkasında) duvağı ile gelir, yüksekçe, taht gibi bir yere oturtulur.Sağına ve soluna konan sandalyelere gelinin ‘sadeç’leri oturtulur.Hemen yakma da çok yakın akrabaları ve arkadaşları oturur. Böylece hazırlanan bu mizansen içinde bütün hanımlar, aralarında çalar. oynarlar. Işte bu, Cuma akşamı kız evindeki ‘Kına Gecesi’dir.Kına gecesi için toplananlar oynayıp eğlenmeleri dışında çeşitli oyunlar oynarlar ve maniler söylerler. Işte bu manilerden bir kaçı:

Kestane Kavurdum,
Evimiz Karşı Karşıya,
Bahçede Yemiş,
Toprak Tenceresinde,
Ikimizin Bir Yaşı,
Dalları Yere Değmiş,
Gel Yarim Konuşalım,
Oğlan Kızı Görünce,
Mutfak Penceresinde,
Dosta Düşmana Karşı,
Bıyığını Fare Yemiş.

        Cumartesi sabah davullar geldiğinde oğlan evinde kazanlar hazırdır. Davullarla birlikte gelen ‘sadeç’ler uzun saplı, tahtadan yapılmış, oyma, özel bir kürekle geleneksel olarak keşkek ezerler. Keşkek bütün ‘sadeç’lerin katkısıyla ‘helmelenir’. Daha sonra sofra lar hazırlanır. Eskilerde ‘telli kaşık’ denilen özel kaşıklar kullanılırdı. Yine içleri boyalı, resimli, cilalı, tahta kaşıklar düğün yemeklerinin ilginç aksesuarları idi. Şimdilerde artık antika koleksiyoncularının ilgilendiği o tahta kaşıklar çoğunlukla Balıkesir’in Korucu Bucağında, sipariş üzerine yapılır ve Perşembe günleri kurulan kasaba pazarında alıcılara teslim edilirdi. 0 Pazar sergilerinde farklı ustaların elinden çıkmış çok değişik kaşıklara rastlanırdı. Oğlan evinin ekonomik gücüne göre 10 sofralık, 20 sofralık davetler hazırlanır. Uzaktan gelen hanımlar süslenip, tüm takılarını takınıp gelirler. Çok yakınlar özel giysiler dikinirler. Yaygılar üzerine, büyük meydan sinileri konur. Yemek çorba ile başlar. Sonra geleneksel olarak, nohut, pilav, keşkek, arkadan sebze aynı kaptan yenir. Hoşaf, tatlı, mevsim uygunsa aşure ve zerde alışılmış tatlılardır. Sofra kalkar kalkmaz özel olarak tutulan görevli bulaşıkları yıkar. Sonra kız evine, yani ‘yoluğa’ gidilir.

        Gelin kız evinde yengelerce hazırlanır. ‘Yengelik’ törelere göre önemli bir müessesedir. Kendine göre görevleri ve sorumlulukları vardır. Esasen bir kız, bir de oğlan yengesi vardır. Oğlan yengesi, tercihan dayı hanımıdır. Oğlan yengesinin görevi kızı evinden alıp, yeni evine getirmektir. Gerdeğe koyan, tecrübeleriyle ona yardımcı olup bilgi veren hep oğlan yengesidir. Kız yengesinin gelini süslemek, misafirleri buyur etmek, çalgıcıları, misafirleri organize etmek, tüm organizasyonu kontrol etmek, misafirleri oyuna kaldırmak gibi görevleri vardır. ‘Sadeç’lerin de benzer konumu vardır. Onlar da ne zaman, nasıl hareket edeceğini anlatıp, düğünün gelişen aşamalarında damada yardımcı olurlar.

        Cumartesi kız evinde ‘yoluk’ günüdür. Gelin, hazırlanan taht gibi yüksekçe bir yerdeki koltuğun üzerine oturtulur. Yengeler gelme tekrar çeki düzen verir. Gelinin yanına en yakın arkadaşları veya yakın akrabaları otururlar. Bu törenin yapıldığı avluya çok sayıda, Çoğu kez kahvelerden kiralanan sandalyeler sıralanır. Oğleye doğru davetliler toplanmaya başlarlar. Çalgı]ar ise çoktan hünerlerini göstermeye ba.şlamışlardır bile. Onların da düği.inler için derlenmiş, zamanın tutulan parçalarından oluşan belli bir repertuarları vardır. Çalgılar sanatlarını gelinin biraz önünde icra ederler. Yere bir yaygı serilmiştir. Oynayanlar çalgıcıya ‘para basarlar’. İşte o paralar bu yaygı üzerinde 1 birikir. Oyuna ilk yengeler başlar. Once kız, sonra oğlan yengesi oynar. Sonra yengeler herkesi bir bir oyuna davet eder. Kimi nazlananları saçından çekmeye bile yetkilidirler. Oynayanın yakınları oyun süresince çalgıcılara para atarlar. Herkes oynadıktan sonra ı sonunda sıra artık gelme gelir. 0 arada oğlan evinden erkek çalgılar ile güvey ve arkadaşları birlikte gelirler ve düğün evinin önünde oynamaya başlarlar. Orada gelin damadı görür. Oynayanların arasında damat da varsa, gelinin gözü damadı arar. Fakat gelenlerin gelinin yüzünü gömemesi için başına kıvrak örtülür. Sonra oğlan evinden gelenler dağılırlar. 0 sırada kız evinin eğlentisi henüz bitmemiş ise, onlar yine kadın çalgıcılar eşliğinde oynamaya devam ederler. Bu eğlentiler bitince herkes evine dağılır. Oğlan evinde bir tarafta davul zurna çalar, diğer taraftan davetiiler ve ‘sadeç’ler yemek yer, içki içerler. Akşam çok yakınlara yemek verilir. Aynı akşam oğlan evinden kız evine düğün yemeklerinden oluşan bir sofra gönderilir. Gelin bu yemeği ‘sadeç’leri ile akşam sofrasında yer. Akşam olunca gelin kıyafet değiştirir. Duvak yerine sadece tel takar. Bu, ‘ikinci kına gecesi’nin hazırlığıdır. Yine oyun ve eğlence hakimdir. 0 esnada oğlan evinin kapısının önünde ‘oturma’ yapılır. Yerlere hasırlar serilir. Buraya isteyen katılır; yani özel olarak kimse davet edilmez. Düğünün ‘sadeç’leri kendi arkadaşlarını çağırır, onlara hizmet ederler. Oğlanın ‘sadeç’leri, aralarında topladıkları paralarla içki ve meyve satın alırlar. Söğüşler toplanır, kuzular kesilir, etler kavrulur. Para artarsa damada verilir. Ayrıca ertesi gün ‘sadeç’lerin yol kesmeden aldıkları paralar da güvey’e harçlık olarak verilir. Bu ‘oturma’lar önceki yıllarda meydanlarda ve bir ateşin etrafında yapılırken, sonradan, büyük bir elektrik lambası altında yapılmaya başlanmıştır.

        Oturma’ların meşhur mezesi ‘domati suyu’ (domates salçası), zeytinyağı, kelek turşusu, kavurma ve peynirdir. Her masa ve grup sıra ile davul zurna önünde mutlaka oyuna kalkar. Biri oynarken davulu susturmak çok büyük hakaret sayılır. 0 kadar ki, bu yüzden cinayetler bile işlenmiştir. Oturma’da birlikte yenilir ve içki içilir. İçkinin tesiri ile olsa gerek, o ara nedense sıklıkla kavga çıkar.

İçkinin ve erkek çalgıcıların masraflarını, ‘sadeç’ler kendi aralarında öderler. Artarsa para güvey’e verilir. Ayrıca Pazar günü sa deç’lerin gelin alma sırasındaki ‘yol kesme’den aldığı para da harçlık olarak güvey’e verilir.

        Oğlan evinden yola çıkan davul zurnalı grup tekrar kız evine gelir ve kapının önünde, müsaitse içerde avluda oynarlar. Yarım saat, bir saat sonra ayrılırlar. Kız evinde ise tören devam etmektedir. Yengeler daha önceden kınayı karıp hazırlamışlardır. Gelin ortada bir mindere veya yüksekçe bir yere oturtulur. Yüzüne kırmızı, ince bir kumaştan yapılmış, etrafı pullu bir örtü örtülür. Gelinin önce ayak larına, sonra ellerine bileklerine kadar kına yakılır. Burada bir kız, bir de oğlan yengesi hazır bulunur. Bu kına gecesinde çalgıcıların ağır, hüzünlü, özellikle ayrılık üstüne seçilmiş şarkıları gelini ve annesini iki gözü iki çeşme etmeye yeter de artar bile.

Kırkağaçta kına gecelerinde söylenen bir oyun havasının sözleri şöyledir:

Kaya dibi karıncalı hey hey
Yanı çifte görümceli hey, hey, hey
Hem dayılı, hem amcalı hey, hey (nakarat)
Yarenim kınan kutlu olsun
Evinde dirliğin mutlu olsun hey, hey, hey
Kınası karılır tasta hey hey
Kız anası kara yasta hey, hey, hey
Oğlan evi pek heveste hey, hey (nakarat)
Yunduğum yeri gördün mü ? Hey, hey, hey
Şimdi kıymetim bildin mi ? Hey, hey
(nakarat)

        Kınaya çok yakınlar para basarlar. Kayınvalide gelme bir takı takar. Ayrıca o gün kayınvalidenin de özellikle oynaması arzu edilir.

         Bunun bereketi arttıracağına inanılır. Eller ve ayaklar kınalanıp, üzerlerindeki paralarla birlikte, üçgen şeklindeki bezlerle sarılır. Burada özellikle oymalar kullanılır Daha sonra dağılınır. Cumar tesi’den akşam geç vakit gelme yemek yedirilir. Zira bir inanca göre, gelinin düğün günü oruç tutması çok sevaptır. Geçmişteki büyüklerin, gelinin düğün günü tuttuğu oruç için “0 bir parmak baldır, ama onu herkes yiyemez” dedikleri bilinir.

        Söz kınaya gelmişken, ‘oyma’dan ve ‘oymacılık’tan söz etme mek olmaz. Zira günümüzde unutulmaya yüz tutan bu olgu sadece bir süsleme olmanın ötesinde bir el sanatı idi. Oymalar kına yakma işlemi sırasında avuç işlerine konulan, içlerine değişik çiçek figürleri oyulmuş, yaklaşık 4x4 cm. ebatlarında lastik yüzeylerdi. Ustüne konulan kına, bu oymaların şekline göre avuç içinde değişik şekiller oluştururdu. Aynı zamanda bir gelir kaynağı olan oymacılık beceri isteyen bir işti ve anneden kıza, hatta toruna geçen bir sanattı. Ayrıca kına yakma olayı sadece dmiğünlerle sınırlı olmayıp, Çam zamanı, hıdrellez, ürün hasatları, dini bayramlar ve hacca gitme de kına yakmak için diğer fırsatlardı. Kına yakma işleminde amaca göre özel olarak hazırlanan değişik oyma modelleri artık çoktan unutuldu. Bu vesile ile 50 yıl öncesinin ünlü oymacısı Hafız Teyze diye anılan Ayşe Hanımı rahmetle anıyoruz. Müderris Akşehirli Hoca Mustafa Efendi’nin kızı ve Saçlı Efe’nin kayınvalidesi olan bu hanım, sanatını 1958 yılında vefat etmezden birkaç yıl öncesine kadar başarı ile sürdürdü. Yakınlarından öğrendiğimize göre, Ayşe Hanım, gelin oymalarında gül dalı ve karanfil, dini bayramlarda ve hacı oymalarında hilal, hasat zamanı veya bahar eğlencelerinde buğday başağı. üzüm salkımı, lale gibi motifler kullanırmış.

Pazar günü artık kız çıkarma’ günüdür. Gelin Pazar sabahı kalkar, sargılar açılır. Paralar gelinin bahşişidir. Artık gelinimizin elleri ve ayakları kınalıdır. 0 gün gelin, yengeler yardımıyla giydirilir.Oğunluk gelinler eldivenlidir. Ayakkabısını küçük bir oğlan çocuğu
“‘ Aynı çocuk, ayakkabının içine önceden konan uğur parasını bulur ve tabii pek sevinir. Duvaksız gelin yok gibiydi. Esasen en ağ beddualardan birinin “eli kına, yüzü duvak görmesin” şeklinde olması da duvak ve kına ikilisinin törelerdeki sembolik anlamını vurgular. Çok mutaassıp olanlar gelinin başına üslük’ örterlerdi. 0 sırada kızın babası kırmızı bir ‘kuşak kuşar”. Bu, kızın baba evini terketmesinin geleneksel bir sembolüdür. Bu kuşak kuşama gelene ğinde baba kuşağı kızının beline iki kez dolar, çeker, üçüncüsünde ucuna hediyesi olan, mesela bir bileziği takarak düğümler. Buna ‘gayret kuşağı’ denir.

        Eski düğünlerde Pazar gününün oğlan evi için bir başka önemi daha vardı. Gelin alınacağı günün sabahı oğlan evi ya ‘at koşusu’ ya da ‘deynek’ organize ederdi. Bu iş için en uygun yer istasyon yolundaki birinci köprüyü kesen ova yolunun başlangıç kısmı idi. Bu yolun iki yanına toplanan seyirciler yarışmaları ilgi ile izlerlerdi.Sabah yapılan bu sportif etkinlik şölenlere renk katardı. Oğlan evi kazananlara ve katılımcılara uıgun hediyeler verirdi.

       Oğleye doğru gelin alayı oğlan tarafından davul, zurna eşliğinde gelir. Daha önceki yıllarda gelinin bineceği at, sonraki yıllarda otomobil, süslenip hazırlanmıştır. Ayrıca konvoydaki diğer araçlara da bir havlu veya kumaş parçası bağlanmıştır. Otomobilde gelinin yengeleri bulunur. Yengeler arabadan inip, kızın yanına gelir ve lokum ikram ederler. Gelin arabası kapıya iyice yanaşır; evin kapısı ile araba arsına yaygı, çöpten yardımıyla perdelenmiş bir koridor oluşturulur. Burada amaç gelinin çevreden görünmesini engelle mektir. 0 sırada çalgıcılar çalmaya devam etmektedirler ve özellikle “Ey gaziler, yol göründü” gibi hüzünlü, ayrılık şarkılarını icra etmektedirler. Elbette ki gelinin de, anasının da gözleri o an iki çeşmedir. Gelin, anne-babanın ve bütün büyüklerin ellerini son bir kez öper. Gelin arabaya binerken, bir torbaya konmuş olan arpa, buğday, şeker ve para karışımı avuç avuç gelme ve arabasının üzerine saçılır. Etraftakiler de bunları kapışır. Yine kız tarafı gelin alayında kilere lokum ikram eder. Daha sonra gelin davul, zurna ile kasaba içinde gezdirilerek oğlan evine götürülür. Gelin alayı mutlaka Karaosman Camii’nin bulunduğu meydandan geçer. Bir diğer önemli nokta da, gelin alayının mutlaka belli bir sokaktan geçmesidir. Eğer gelin o sokaktan geçmezse çocuğu olmazmış.

       Gelin alayı oğlan evine yaklaşırken mahallenin gençleri evin yakınında arabanın önünü keserler. Yani ‘toprak bastı’ parası isterler. Sıkı pazarlıklardan sonra, istediği bahşişi koparan gençler gelin alayına yol verirler.

        Nihayet gelin alayı kapıya yanaşır. Yine yaygı ve çöpten yardımıyla bir koridor oluşturulur. Gelinin başından aşağıya tekrar arpa, buğday saçılır. Bunun bereket getireceğine inamlır. Yengeler koluna girdikleri gelini yeni evine getirirler. Gelin, onu kapıda karşılayan güveyin koluna girer ve içeriye doğru birlikte yürürler. Bu ‘koltuk töreni’dir. Gelin bir sandalyeye oturtulur. Koltuk altına ek mek yerleştirilir. Bu da bereketi sembolize eder. Sonra bu ekmekten koparılan birer parça oradakilere dağıtılır. Gelinin kucağına bir oğlan, bir de kız çocuğu oturtulur. Bununla, çocuklarının çabuk olması dilenmiş olur. Daha sonra hanım çalgıcıların müziği ile oyun oynanır. Böylece düğünün bir bölümü bitmiş olur. Sonra gelini yengeler odasına götürür. 0 ara güvey, ‘Hoca’ diye adlandırılan evli sadeç İ lerden biri tarafından hamama götürülür, Hoca, damada zifaf gecesinin inceliklerini ve o gecede nasıl davranması gerektiğini ayrıntı- ları ile anlatır. Zifafta çıkabilecek muhtemel sorunları da, güvey ilk olarak bu hocaya danışır. Mevsim kış ise, hamam çıkışı güveyin omuzuna bir palto verilir. Evin önünde güveyin ‘sadeç’leri ve diğer katılımcılar oynarlar. Güvey en son kalkar. Güvey oynar gibi yaparak reııni kaldırdığında düğün bitmiş sayılır ve kalabalık dağılır. Ayrıca evli ‘sadeç’lere yemek verilir, Damat, damatlıklarını, iç çamaşırlarından kıravatına kadar herşeyini o arkadaşlarının gözü önünde giyinir.Akşamüstü komşular ve yakın akrabalar gelin sofrasına çağrılır.Burada ağırlıklı olarak pilav, keşkek, nohut yenir. Gelin de birlikte oturur ve yengeler gelme duvağın altından ona yemek yedirirler. Sofraya bozuk para konur ki bu para bulaşıkçıya verilir. Daha sonra oğlan evindeki misafirler, çok yakınlar hariç dağılırlar.

        Yengeler gelme abdest aldırıp, akşam namazı kıldırırlar. Sonra onu süslerler. Süsleme sırasında başına çok sayıda toplu iğne koyarlar. Buradaki espri, gelinin duvağını açacak güveyin eline iğne batmasını sağlamaktır. Amaç güveyi biraz uğraştırmaktır.Öte yandan hocalar ve ‘sadeç’ler güveyi giydirip yatsı namazına götürürler. Eğer daha önce yapılmamışsa imam nikahı o zaman kıyılır. Güvey camiden tekbirierle, dualarla eve getirilir. Cami ile evin arasına, yolun iki yanına gazyağı karıştırılmış kül serpilir. Yani imam ile güvey bu yolun iki yanındaki alevler arasından tekbirlerle eve ulaşır. Fakat damat tekbir getirmez. Sağ adımını atarken ‘Bismillah’, sol adımını atarken ‘destur’ der. Böylece kapısının önüne gelirler. Hocalar ve çevredekiler kapının önüne geldiklerinde birlikte dua ederler. Bu arada sadeçler güveyi yumruklamaya hazırdırlar. Güvey yakınları da, onu korumak için hemen kapı aralığından güveyi içeri iterler ve güvey içeriye kaçar. Güvey sağ tarafta sıralanan herkesin elini öper. Onlar genellikle hep hanımlar ve çocuklardır. Bir diğer eski töre de, damadın gerdek odasına girerken, anasının apış arasından odaya geçmesidir. Bunun mecazi anlamı yeniden doğmak, eski günahlardan arınmaktır. Daha önceden yengeler gelin odasında iki seccade hazırlamışlardır. Güvey odaya girdiğinde kız yengesi odayı terkeder. Gelinle güvey iki rekat gelin namazı kılarlar. Damat dışarıya duyulmayacak şekilde ezan okur. Bir başka adet de yengelerin odayı dinlemesidir. Inanca göre, doğacak çocuklar bu sayede sağır olmaz larmış. Gelin duvağını açtırtmaz, ‘görümselik”, yani yüz görümlüğü ister. Güvey de önceden hazırladığı bir ziyneti veya parayı ‘görüm selik’ olarak gelme takar. Ancak o zaman duvağı kaldırabilir. Kız tarafı çoklukla o gün ikindi sularında, önceden pişirip doldurduğu tavuğu, yanına şekerleme, baklava çeşitinden bir tatlı ilave ederek oğlan evine göndermiştir. Gelinle damadın gerdekten önce bunlardan yemesi gerekir. Gerçi o anın heyecanı ile bu yemeği yemek çok zor olsa da, gelin ve güvey bu yemekten birbirlerinin ağzına birer lokma verirler. 0 yemeği yemenin çok sevap olduğuna inanılır. Inanca göre kişi öldüğü zaman kursağında en son o lokma kalırmış. Neticede gelinle damat tavuktan birer lokma alıp, birbirlerinin ağzına verirler. 0 esnada güveyin ‘sadeç’leri kapı önünde sabırsızlanmakta ve kapıyı yumruklayarak tavuğu beklemektedirler. Bazan onları aldatmak için içinde tavuk var süsü verilmiş başka paketler kapıyı yumruklayanlara fırlatılır. Işte sadeçlerin kapı önünde bekledikleri o tavuk, kız evinin gönderdiği, gelinle damadın birer lokma aldığı tavuğun artan kısmıdır.

        Daha sonra gerdek yaşanır. Dışarıda yakınlar beklemektedir. Onların arasındaki oğlan yengelerinden biri, güveyin kapının önüne koyduğu ‘emanet’i alır ve onu kız tarafına götürür ve “kızınız kız çıktı” müjdesini verir. Bu görevi bazan aşçı veya bulaşıkçının üstlendiği de olur. Bu müjdeyi alan kız tarafı “Elhamdülillah yüzü müz ak çıktı” deyip, o kişiye münasip bir bahşiş verir. Bir terslik olduğu zaman iş o yuvanın yıkılmasına kadar gidebilir.

        Ertesi günü sabah ‘sadeç’ler kapıda beklerler. Güveyi alıp Güvey Hamamı’na götürürler. Oğlan yengeleri de gelini yıkarlar ve gelinliklerini giydirirler. Güvey hamamdan ‘sadeç’leriyle birli gelirken simit, bir miktar kuru yemiş, çerez ve meyva getirir. Bunlar ‘sadeç’ler tarafından daha önceden topladıklarından artan para ile alınır. 0 sırada gelin de yengeler tarafından aşağı indirilir. 0 ara saat 9- lO’u bulur. Sofra kurulur ve kahvaltı edilir. Daha sonra ‘karıştırma’ yapılır (Kırkağaç Yemekleri ile ilgili bölüme bakınız). Karıştırma, yengeler dahil tüm ailenin katılımı ile neşe içinde geçer. Yemeğe katılanlar kaşıklarıyle birbirlerinin ka.şıklarına vurarak içindekilerini dökülmesine yol açarlar. Kahkahalarla geçen bu yemekte gelin, aile bireyleri ile ‘karışkuruş’ olur, yani onlarla kayna.şır. 0 gün gelini yengeler uyuturlar. Akşamüstü, ikindi sularında kız evinden bir davetçi gelir ve ertesi gün için onları ‘kızardısıra’ya davet eder. 0 gün davetliler için bir veya iki sofralık yemek hazırlanır. Ertesi gün öğleyin gelin, güvey ve en yakınlar bu davete icabet ederler. Gelin bu yemeğe, süslenip, manto giyip, gelinlikle, fakat duvaksız iştirak eder. Sonra onları çıkartıp, başka bir şık elbise giyer. İkindiden sonra başka davetliler gelir. Daha sonra dağılınır.Bir hafta kadar sonra oğlan evi, kız evine bir yakınınıı göndererek oğlan evine ‘kızardısıra’sına davet ederler. Ilk yıl her Perşembe akşamı gelinin babaevini ziyarete gitmesi ve birlikte yemek yenmesi bir başka töredir. 0 akşam genel olarak göveç ve mevsimj kışsa kaymaklı kadayıf yemek bir diğer adettir.
 
(Ümit Evran - M.Selçuk Satı’nın ‘’Geçmiştin Günümüze Kırkağaç’’ adlı kitabından alınmıştır) görümlüğü ister. Güvey de önceden hazırladığı bir ziyneti veya parayı ‘görüm selik’ olarak gelme takar. Ancak o zaman duvağı kaldırabilir. Kız tarafı çoklukla o gün ikindi sularında, önceden pişirip doldurduğu tavuğu, yanına şekerleme, baklava çeşitinden bir tatlı ilave ederek oğlan evine göndermiştir. Gelinle damadın gerdekten önce bunlardan yemesi gerekir. Gerçi o anın heyecanı ile bu yemeği yemek çok zor olsa da, gelin ve güvey bu yemekten birbirlerinin ağzına birer lokma verirler. 0 yemeği yemenin çok sevap olduğuna inanılır. Inanca göre kişi öldüğü zaman kursağında en son o lokma kalırmış. Neticede gelinle damat tavuktan birer lokma alıp, birbirlerinin ağzına verirler. 0 esnada güveyin ‘sadeç’leri kapı önünde sabırsızlanmakta ve kapıyı yumruklayarak tavuğu beklemektedirler. Bazan onları aldatmak için içinde tavuk var süsü verilmiş başka paketler kapıyı yumruklayanlara fırlatılır. Işte sadeçlerin kapı önünde bekledikleri o tavuk, kız evinin gönderdiği, gelinle damadın birer lokma aldığı tavuğun artan kısmıdır.

        Daha sonra gerdek yaşanır. Dışarıda yakınlar beklemektedir. Onların arasındaki oğlan yengelerinden biri, güveyin kapının önüne koyduğu ‘emanet’i alır ve onu kız tarafına götürür ve “kızınız kız çıktı” müjdesini verir. Bu görevi bazan aşçı veya bulaşıkçının üstlendiği de olur. Bu müjdeyi alan kız tarafı “Elhamdülillah yüzü müz ak çıktı” deyip, o kişiye münasip bir bahşiş verir. Bir terslik olduğu zaman iş o yuvanın yıkılmasına kadar gidebilir.

        Ertesi günü sabah ‘sadeç’ler kapıda beklerler. Güveyi alıp Güvey Hamamı’na götürürler. Oğlan yengeleri de gelini yıkarlar ve gelinliklerini giydirirler. Güvey hamamdan ‘sadeç’leriyle birli gelirken simit, bir miktar kuru yemiş, çerez ve meyva getirir. Bunlar ‘sadeç’ler tarafından daha önceden topladıklarından artan para ile alınır. 0 sırada gelin de yengeler tarafından aşağı indirilir. 0 ara saat 9- lO’u bulur. Sofra kurulur ve kahvaltı edilir. Daha sonra ‘karıştırma’ yapılır (Kırkağaç Yemekleri ile ilgili bölüme bakınız). Karıştırma, yengeler dahil tüm ailenin katılımı ile neşe içinde geçer. Yemeğe katılanlar kaşıklarıyle birbirlerinin ka.şıklarına vurarak içindekilerini dökülmesine yol açarlar. Kahkahalarla geçen bu yemekte gelin, aile bireyleri ile ‘karışkuruş’ olur, yani onlarla kayna.şır. 0 gün gelini yengeler uyuturlar. Akşamüstü, ikindi sularında kız evinden bir davetçi gelir ve ertesi gün için onları ‘kızardısıra’ya davet eder. 0 gün davetliler için bir veya iki sofralık yemek hazırlanır. Ertesi gün öğleyin gelin, güvey ve en yakınlar bu davete icabet ederler. Gelin bu yemeğe, süslenip, manto giyip, gelinlikle, fakat duvaksız iştirak eder. Sonra onları çıkartıp, başka bir şık elbise giyer. İkindiden sonra başka davetliler gelir. Daha sonra dağılınır.Bir hafta kadar sonra oğlan evi, kız evine bir yakınınıı göndererek oğlan evine ‘kızardısıra’sına davet ederler. Ilk yıl her Perşembe akşamı gelinin babaevini ziyarete gitmesi ve birlikte yemek yenmesi bir başka töredir. 0 akşam genel olarak göveç ve mevsimj kışsa kaymaklı kadayıf yemek bir diğer adettir.
 
(Ümit Evran - M.Selçuk Satı’nın ‘’Geçmiştin Günümüze Kırkağaç’’ adlı kitabından alınmıştır)
https://www.tccb.gov.tr/
https://www.icisleri.gov.tr/
https://www.turkiye.gov.tr/
https://www.cimer.gov.tr/
 
  • Cumhurbaşkanlığı
  • İçişleri Bakanlığı
  • Manisa Valiliği
Boduroğlu Mahallesi, 38. Sk. No:22, 45700 Kırkağaç/Manisa
0236 588 1015
 
Sizlere daha iyi hizmet verebilmek için sitemizde çerezlere yer veriyoruz 🍪 Çerez politikamız hakkında bilgi edinmek için tıklayınız