Modal content
×

T.C. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

WEB SİTESİ GİZLİLİK VE ÇEREZ POLİTİKASI

Web sitemizi ziyaret edenlerin kişisel verilerini 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca işlemekte ve gizliliğini korumaktayız. Bu Web Sitesi Gizlilik ve Çerez Politikası ile ziyaretçilerin kişisel verilerinin işlenmesi, çerez politikası ve internet sitesi gizlilik ilkeleri belirlenmektedir.

Çerezler (cookies), küçük bilgileri saklayan küçük metin dosyalarıdır. Çerezler, ziyaret ettiğiniz internet siteleri tarafından, tarayıcılar aracılığıyla cihazınıza veya ağ sunucusuna depolanır. İnternet sitesi tarayıcınıza yüklendiğinde çerezler cihazınızda saklanır. Çerezler, internet sitesinin düzgün çalışmasını, daha güvenli hale getirilmesini, daha iyi kullanıcı deneyimi sunmasını sağlar. Oturum ve yerel depolama alanları da çerezlerle aynı amaç için kullanılır. İnternet sitemizde çerez bulunmamakta, oturum ve yerel depolama alanları çalışmaktadır.

Web sitemizin ziyaretçiler tarafından en verimli şekilde faydalanılması için çerezler kullanılmaktadır. Çerezler tercih edilmemesi halinde tarayıcı ayarlarından silinebilir ya da engellenebilir. Ancak bu web sitemizin performansını olumsuz etkileyebilir. Ziyaretçi tarayıcıdan çerez ayarlarını değiştirmediği sürece bu sitede çerez kullanımını kabul ettiği varsayılır.

1.Kişisel Verilerin İşlenme Amacı

Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz aşağıda sıralanan amaçlarla T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından Kanun’un 5. ve 6. maddelerine uygun olarak işlenmektedir:

  • T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülen ticari faaliyetlerin yürütülmesi için gerekli çalışmaların yapılması ve buna bağlı iş süreçlerinin gerçekleştirilmesi,
  • T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından sunulan ürün ve hizmetlerden ilgili kişileri faydalandırmak için gerekli çalışmaların yapılması ve ilgili iş süreçlerinin gerçekleştirilmesi,
  • T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından sunulan ürün ve hizmetlerin ilgili kişilerin beğeni, kullanım alışkanlıkları ve ihtiyaçlarına göre özelleştirilerek ilgili kişilere önerilmesi ve tanıtılması.
 
2.Kişisel Verilerin Aktarıldığı Taraflar ve Aktarım Amacı

Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz, kişisel verilerinizin işlenme amaçları doğrultusunda, iş ortaklarımıza, tedarikçilerimize kanunen yetkili kamu kurumlarına ve özel kişilere Kanun’un 8. ve 9. maddelerinde belirtilen kişisel veri işleme şartları ve amaçları kapsamında aktarılabilmektedir.

3.Kişisel Verilerin Toplanma Yöntemi

Çerezler, ziyaret edilen internet siteleri tarafından tarayıcılar aracılığıyla cihaza veya ağ sunucusuna depolanan küçük metin dosyalarıdır. Web sitemiz ziyaret edildiğinde, kişisel verilerin saklanması için herhangi bir çerez kullanılmamaktadır.

4.Çerezleri Kullanım Amacı

Web sitemiz birinci ve üçüncü taraf çerezleri kullanır. Birinci taraf çerezleri çoğunlukla web sitesinin doğru şekilde çalışması için gereklidir, kişisel verilerinizi tutmazlar. Üçüncü taraf çerezleri, web sitemizin performansını, etkileşimini, güvenliğini, reklamları ve sonucunda daha iyi bir hizmet sunmak için kullanılır. Kullanıcı deneyimi ve web sitemizle gelecekteki etkileşimleri hızlandırmaya yardımcı olur. Bu kapsamda çerezler;

İşlevsel: Bunlar, web sitemizdeki bazı önemli olmayan işlevlere yardımcı olan çerezlerdir. Bu işlevler arasında videolar gibi içerik yerleştirme veya web sitesindeki içerikleri sosyal medya platformlarında paylaşma yer alır.

Teknik olarak web sitemizde kullanılan çerez türleri aşağıdaki tabloda gösterilmektedir.

Oturum Çerezleri

(Session Cookies)

Oturum çerezleri ziyaretçilerimizin web sitemizi ziyaretleri süresince kullanılan, tarayıcı kapatıldıktan sonra silinen geçici çerezlerdir. Amacı ziyaretiniz süresince İnternet Sitesinin düzgün bir biçimde çalışmasının teminini sağlamaktır.

 

Web sitemizde çerez kullanılmasının başlıca amaçları aşağıda sıralanmaktadır:

  • • İnternet sitesinin işlevselliğini ve performansını arttırmak yoluyla sizlere sunulan hizmetleri geliştirmek,
5.Çerez Tercihlerini Kontrol Etme

Farklı tarayıcılar web siteleri tarafından kullanılan çerezleri engellemek ve silmek için farklı yöntemler sunar. Çerezleri engellemek / silmek için tarayıcı ayarları değiştirilmelidir. Tanımlama bilgilerinin nasıl yönetileceği ve silineceği hakkında daha fazla bilgi edinmek için www.allaboutcookies.org adresi ziyaret edilebilir. Ziyaretçi, tarayıcı ayarlarını değiştirerek çerezlere ilişkin tercihlerini kişiselleştirme imkânına sahiptir.  

6.Veri Sahiplerinin Hakları

Kanunun ilgili kişinin haklarını düzenleyen 11 inci maddesi kapsamındaki talepleri, Politika’da düzenlendiği şekilde, ayrıntısını Bakanlığımıza ileterek yapabilir. Talebin niteliğine göre en kısa sürede ve en geç otuz gün içinde başvuruları ücretsiz olarak sonuçlandırılır; ancak işlemin ayrıca bir maliyet gerektirmesi halinde Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından belirlenecek tarifeye göre ücret talep edilebilir.

 

  • e-Devlet
  • İçişleri Bakanlığı
  • Manisa

Valilikler

T.C. KIRKAĞAÇ KAYMAKAMLIĞI
T.C. KIRKAĞAÇ KAYMAKAMLIĞI
T.C. KIRKAĞAÇ KAYMAKAMLIĞI
  • KAYMAKAMLIK
    Kaymakam Kaymakamlık Birimleri İlçe Etik Komisyonu İlçe Protokol Listesi Kaymakamlık Logosu Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Yer ve Güzergahı
  • KIRKAĞAÇ
  • MAHALLİ İDARELER
  • HİZMETLERİMİZ
    Hizmet Birimleri Kolluk Personeli İhbar/Şikayet Formu İlçe İnsan Hakları Kurulu Bilgi Edinme Hakkı Kamu Hizmet Standartları İlçe Etik Kurulu Kararları
  • GÜNDEM
    Haberler Duyurular Hıfzısıhha Kurul Kararları
  • İLETİŞİM
°C
23
Haziran2025
Parçalı Bulutlu
23
°C
5 Günlük Hava Tahmini
temizle
  • KAYMAKAMLIK
    • Kaymakam
    • Kaymakamlık Birimleri
      • İlçe Yazı İşleri Müdürlüğü
      • İlçe Bilgi İşlem Şefliği
      • İlçe Hukuk İşleri Şefliği
      • Kolluk Şikayet Bürosu
    • İlçe Etik Komisyonu
    • İlçe Protokol Listesi
    • Kaymakamlık Logosu
    • Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Yer ve Güzergahı
  • KIRKAĞAÇ
  • MAHALLİ İDARELER
  • HİZMETLERİMİZ
    • Hizmet Birimleri
      • İlçe Jandarma Komutanlığı
      • İlçe Emniyet Müdürlüğü
      • İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü
      • İlçe Müftülüğü
      • Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Müdürlüğü
      • İlçe Mal Müdürlüğü
      • İlçe Sağlık Müdürlüğü
      • İlçe Tapu Müdürlüğü
      • İlçe Orman İşletme Şefliği
      • İlçe Nüfus Müdürlüğü
      • İlçe Sosyal Güvenlik Merkezi Müdürlüğü
      • İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü
      • Gençlik Hizmetleri ve Spor İlçe Müdürlüğü
    • Kolluk Personeli İhbar/Şikayet Formu
    • İlçe İnsan Hakları Kurulu
    • Bilgi Edinme Hakkı
    • Kamu Hizmet Standartları
    • İlçe Etik Kurulu Kararları
  • GÜNDEM
    • Haberler
    • Duyurular
    • Hıfzısıhha Kurul Kararları
  • İLETİŞİM

Tarihçe

KIRKAĞAÇ ‘IN KURULUŞU


        Yakın çevrede bu olaylar olurken, her iki beyliğin kuzey ve güney sınırındaki Türkmen aşiretleri; yaylakları, ormanları, sular! bol olan yaylalarında yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Kalbuzoğulları, Içilli Oğulları, Yeğen Oğulları vb. gibi aşiretler, bıraktıkları izlerle kentleş meye doğru adım adım yürüdüklerini kanıtlamışlardır. Örneğin Bakır Dağı üzerindeki güzel bir yaylada, bu aşiretlerin kalabalık boylarından Kalbuzoğulları’nın ulu kişilerindçn “Abid Dede” nin ve diğerlerinin mezarları bulunmaktadır. Her yıl baharın belli bir gününde ziyaret edilir, dualar okunur ve başlarında hayır yemekleri yapılır. Kırkağaç’ın güneybatı sırtlarındaki “Sıra Kayalar” ve “Kalbuz Mevkii’nde” yapılan çeşme yüzyıllardır akmaya devam etmektedir. Çeşmeye su veren kuyunun bulunduğu teras zeytinlikler bugünkü sahiplerine atalarının mirasıdır ve tüm kullanıcıları Kalbuzoğulları soyundan gelen kişilerdir. Çoğunun soyadı da Kalbuz’dur. Şimdilerde mülk sahipleri değişmiş olsa da, eski tapuların incelenmesi halinde bu durum açıkça görülecektir. Yine bu soydan gelenlerin yaşlı bireylerinden çocuklu ğumuzda sık sık işittiğimiz bir söz vardır: “Kırkağaç’ın banisi (kurucusu) bizim dedelerimizdir; evvela Üren (Ören) tarafına inip, evler kurmuşlar, daha sonraları da Sarı Hoca’ya iltihak etmişlerdir”. 



        Bu konu ile ilgili olarak rahmetli Cemal Evran’ın eski yazı ile tutulmuş notlarından aldığım aşağıdaki bilgilerin bir kısmı 1964 yılında Ufuk Gazetesi’nde tarafımdan yayınlanmıştır. 



        “Ören Camii’nin şimdi yerinde olmayan kitabesinde caminin inşa yılı olarak hicri 786 tarihi mevcut idi. Bu da miladi olarak 1383 yılının karşılığıdır. Yani Sarı Hoca Camii’nin inşaından 49 yıl önce yapılmıştır. Ahşap olan kapısı Türk ağaç oymacılığının bir şaheseri idi. Ama Yunan işgali sırasında o harap haliyle bile göze hattı ve bir gece \erinden sökülüp götürüldüğünü duyduk”.



        Kırkağaç’ın tarihiyle ilgilenen, anı ve belgelerini yazıya döken ama basılmadan kalan ve notları günümüze kadar ulaşan diğer rahmetli hemşerilerimiz Rahmi Eken ve M. Emin Küçük Bey’lerin notları incelendiğinde Cemal Evran’dan yukarıda aktarılan bilgilere rastlanmaz. Bu caminin minaresi geçtiğimiz yıllarda hiç de aslına uygun olmayan bir restorasyon geçirdiği için elimizdeki eski fotoğraflarından yaptığımız değerlendirmelere göre gerek inşaat işçiliği, gerek stiliyle Beylikler Dönemi mimarisine benzerlik göstermektedir.



        Büyük olasılıkla o yıllardaki bir deprem sonucu harap olan bu yapı, Sarı Hoca Camii’nin ve çevresindeki komplekslerin tamamlanmasından ve ilerideki satırlarda daha ayrıntılı anlatacağımız nedenlerden dolayı işlevini yitirmiş ve öylece bırakılmıştı. Halkımızca “Üren” veya “Ören” olarak anılan, yaklaşık 620 yıllık bu caminin ismiyle ilgili olarak, Cemal Evran’ın anılarında: “Muhtemelen yapıldığı yıllarda ismi bu değildi; bulunduğu semtin ve yerleşik aşiretin ismi ile anılıyordu. Yerleşim yeri aşağılara doğru inince, bakımsız ve harap vaziyette kaldığından Arapçadaki (harabe) kelimesinin Türkçe karşılığı olan Ören’in halk dilindeki söylenişiyle Üren diye isimlen-dirilmiş olmalıdır” denmektedir. Caminin karşısında bulunan, suyun 200 m. yukarısındaki, yüzyıllardır akan Kalbuz kaynağından gelen Yörük Çeşmesi’nin de cami ile yaşıt olduğunu sanıyoruz. Onun kitabesi de yerinden sökülmüştür.



        Ondördüncü yüzyılın ortalarına gelirken yöremiz de dahil olmak üzere, Anadolu’nun büyük bölümünü yurt olarak tutan Türkmen aşiretleri, güçlü bir duruma gelen Osmanlı Devleti’nin bazı yaptırımlarından huzursuz olmaya başladılar. Bunun sebeplerini kısaca verelim: 14. ve 15. yüzyıllarda şehirli, köylü, göçer aşiretler ve azınlıklar gibi halk tabakaları arasında bazı farklılıklar belirmeye başladı. Kent ve kasabalarda yaşayanlara mülk sahibi olabilme hakkı verildiği halde köylü ve göçerlere bu hak tanınmıyordu.



        Kent ve kasaba kökenliler, kendilerinden istenen vergileri vermekle yükümlüydüler. Kent dışında köylü gibi toprağı ekip biçerlerse ü yerin sahibine aşar (onda birlik ürün vergisi) ödemek zorundaydılar. Buna karşılık köylünün işlediği toprak kendi mülkü değil, devletin malıydı. Reaya, burada geçici tapu ile bulunur, toprağı işlediği sürece bu araziden yararlanma hakkı çocuklarına ve torunlarına geçerdi. Geçici tapu ile elinde bulunan toprağı işleyen köylüler ve göçerler bunun her türlü vergisini doğrudan devlet hazinesine değil, devletin o vergileri toplamaya yetki verdiği kişi (mültezim) veya vakıf gibi kuruluşlara öderlerdi. Aşiretler ise genellikle göçer bir hayat yaşadıkları için, Osmanlı kolluk kuvvetlerinin denetimi, yaylalardaki bu önemli güçten hem askerlik ve hem de vergi yönünden yararlanmaya yeterli olamıyordu. Bu önemli gücü, çok iyi bildikleri hayvancılığın yanı sıra tarım alanlarına, yani yerleşim birimlerine çekme çabası başlatıldı. Bu nedenlerle Osmanlılarda bir kısım halk; ya tamamen yada bölüm bölüm her çeşit vergiden bağışık tutuldu. Bazı yörelerde saray tarafından vakfedilen zaviye, tekke vb. gibi din kuruluşlarının şeyhleri, gelip geçenlere bakmak, yatırıp, yedirip içirmek, yakın çevrede konumlandırıp oturmalarını sağlamak şartıyla bu bağışıklıktan yararlandırıldılar. Bu ayrıcalık torunlarına bile uygulandı.



        Aynı muafiyet Kırkağaç’ın kentleşmesini sağlayan Sarı Abdullah Efendi’ye de tanındı. Sarı Hoca’nın engin din bilgisi ve usta yöneticiliği ile etrafına daha önce sözünü ettiğimiz aşiretleri de alarak, ismini taşıyan cami çevresinde yapısal bir örgütlenmeye gittiği anlaşılmaktadır. Osmanlı Devleti’nin büyüyüp gelişmesinde katkısı inkar edilemeyecek bir isim olan İİ. Murat’ın parasal yardımı ile inşa edilen Sarı Hoca Camii bu sebeple “Sikkei Mevlana”, yani “devlet ödeneği” kitabesi taşır.
 
 
         Kırkağaç ile ilgili yaptığımız söyleşide Hakkı Öktem’ den dinlediklerimiz şöyle idi (U. E.): Padişah İİ. Murat Manisa’dan Bursa’ya gitmektedir. 0 sırada maiyetten bir hamile hanımın rahatsızlanması üzerine Yayılgan’ da otağ kuruluyor ve Sarı Hoca’ya haber salınıyor. 0 da gelenlere bir kağıda yazdığı duayı veriyor. Gelmesine gerek olmadığını ve o hanımın bu duayı bir suya atıp içmesini öğütlüyor. Bir oğlu olacağını söylüyor. Dedikleri de gerçek çıkıyor. Bir rivayete göre de bu çocuk daha sonra Fatih Sultan Mehmet diye tanıyacağımız şehzadedir. Bunun üzerine İİ. Murat, Hocayı çağırtıyor ve dileğini soruyor. 0 da bütün o civarın çıplak, otlak olduğunu ve padişah tarafından vakfedilmesini diliyor. Ayrıca cami ve vakfiye için parasal yardımda bulunuyor. Daha sonra Soma’nın Evciler Köyü’nde mola verildiğinde padişah bu vakfiye fermanını yazıyor. Bu fermanın Evciler Köyü’nde yazılmış olması nedeni ile, Evciler de Vakıf kapsamına alınmış.



        Yine Hakkı Öktem’den dinlediğimize göre, Gazozcu Mustafa efendi bu fermanı şahsen görmüş ve okumuş. Bugün kayıp olan bu ferman o dönem Türk ocakları’nda imiş. Orada, yada Halk evleri’nde kaybolmuş olması olası imiş.



        Kırkağaç’a bu vakfiyeden sonra ilk yerleşenlerin Sındırgı’lı yedi kardeşten ikisi miralay Hacı Yakup Bey ve Yakup Bey ve Mustafa Bey olduğu, bunların da hayvancılık ve çiftçilik yapmak üzere Siledik altında ovayı kendi kullanımları için ikiye böldükleri biliniyor.



        Kırkağaç adının verilmesi ile hiçbir belge yoktur. Ayrıca bu ismin ilçeye uzaklığı 6-7 km. kadar olan atası antik Khliara’nın adı ve anlamı ile de bir yakınlık göstermez. Rahmi Eken Bey’in arşivimizdeki anılarında bu konuda şöyle denilmektedir:

“Kırkağaç isminin nereden geldiği, kimin tarafından nasıl ve ne zaman konulduğu kati olarak malum değildir. Her ne kadar İİ. Murat’ın vakfiyesi üzerine Sarı Hoca’nın etrafına Yeğen oğulları, Kuruculu, İçilli ve Kalbuzoğulları gibi göçebelerin gelip cami civarındaki ağaçlar altına çadır kurmalarından ve ev bark yapmalarından bu ismin verildiğine ve idari bakımdan Saruhan Beyliği’nin Tarhanyat şehrine bağlandığına...” denmekteyse de, anılardaki bilgiler ışığında olayı değerlendirirsek, isimlendirilme konusunda bazı gerçeklere yaklaşıldığını söylemek gerekir ama son cümledeki “... idari bakımdan Saruhan Beyliği’nin Tarhanyat şehrine bağlandığına ...“ ifadesi tarihi olaylarla çelişmektedir. Saruhan Beyliği’ ne 1410 yılında Çelebi Mehmet tarafından son verilmiştir. İİ. Murat’ın. saltanat yılları bu tarihten sonradır. Büyük olasılıkla Rahmi Eken Bey, “Saruhan Sancağı” diyecek yerde “Beyliği” sözcüğünü kullanmış olmalıdır.



        Kırkağaç’ın ismiyle ilgili bir saptamaya, dostumuz ve hemşerimiz Kemal Y. Düzel’in “Akan Sular” isimli romanında rastladık. Kırkağaç’ın önündeki ovanın güzel bir mevkiinde, Manisa Beyi hanımının zor doğumunu gerçekleştiren “Karakeçili Yörük Obası’ nın” bilge kişisine armağan olarak bu yöreyi ve yaylaları vakfettiğini söylüyor ve ekliyor:

“Kırk çadırlı Kara keçeli Yörüklerime bağışladığım bu yerlerin adı KIRKAĞAÇ olsun. Ulu ağaçlar gibi kök salsınlar. Dalları ulusumuzun her yanına uzansın, ünleri duyulsun. Dünya var oldukça onlar da var olsunlar. Bizden buyruk, Allah’tan hayır vesselam”.

1940’lı yılların ortalarından itibaren belleğime yerleşen Kırkağaç; kaç yüzyıllık oldukları bilinmeyen ulu çınarlar, çitlembikler, selviler, kayınlar, dutlar ve çamlarla bir ağaç cenneti görünümündeydi (S. 5.). Bunların en görkemlileri Ören, Sarı Hoca, Orta Camii ve Namazgah gibi semtlerde bulunmaktaydı. Ayrıca şehir merkezindeki Eski Bahçıvan Pazarı, Karaosmanoğlu Camii çevresi ve büyük hanların avluları bu ağaç zenginliğinden nasiplerini alan yerlerdi. Bazıları doğal edenlerle ama büyük çoğunluğu 1950’li yıllardan başlamak üzere yerel yöneticilerin ilgisizliği sonucu yok edildiler.


        Bugün Sarı Hoca Camii’nin önündeki mezarlıkta, minber minareli tek camimiz olan Satıoğlu Camii yakınında, bulunduğu sokağa Dut önü” adını verdiren, neredeyse kuruluşla yaşıt dut ağacı ve selviler, doğal anıtlar olarak bizlere geçmişimizden bir şeyler anlatmaya çalışmaktadırlar.



         Zaten Kırkağaç’ın adındaki “kırk”ın da kırk adet ağacı, kırk çeşit ağaçtan yapılıp II. Murat’a sunulan künde kari beşiği anımsatmak :n değil, Hadisi Erbainler (Kırk Hadisler)’de de geçtiğinden kutsal kabul edilmesi nedeni ile deyim ve isimlerdeki gibi “Birçok veya Pek çok” anlamında kullanıldığı düşünülmelidir.



         Türk Halk Edebiyatı’nda da kırk sayısı sık sık yinelenir. Dede Korkut kitabında beylerin yanlarındaki onlarca yiğit “Kırk yiğitler” olarak, yine ünlü masal kişilerini oluşturan bir sürü haydut da “Kırk Haramiler” olarak anılırlar. Düğünler kırk gün, kırk gece sürer. “Kırk anahtarlı” denilince de malı mülkü pek fazla olan kişiler akla gelir.Belleğimizi zorlarsak bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz.



          Sosyal ve ekonomik çabaların, yeni yerleşen aşiretlerin de katkısıyla yoğun olarak gösterildiği meydandadır. 0 yıllarda daha çok bataklık ve sazlık, yer yer de koruluklarla kaplı olan bu araziyi verimli bir ovaya dönüştürmek için salt insan ve hayvan gücünün kullanıldığı o devirler göz önünde canlandırılırsa, tarım bilgileri az olan geçimlerini hayvancılıkla sürdürebilen göçerlerin, yavaş yavaş toprağı işlemeğe alışmalarının kim bilir kaç yıllarına ve nice emeklere anlamak mümkün olabilir.

Tarımsal konularda bu beden gücü harcanırken, Sarı Abdullah Efendi gibi İslamiyet’in her konusuna tüm yönleriyle vakıf bir din bilgininin önderliğindeki halk, manevi yönden de kuvvetlendirilmiş, Sarı Hoca Camii genişletilerek civarı tekke ve medreselerle dolmaya

başlamıştır.



        Kasaba büyüdükçe yeni semtler ve mahalleler oluşmuş, bunlara genellikle aşiret ve halk arasında sözü dinlenen saygın kişiler oldukları bilinen Hıdır Ağa, Kara Ali, Zor Ağa, Hacı Himmet gibi önderlerin isimleri verilmiştir.



        Bu aşamada kasaba halkına Rum, Ermeni ve Musevi gibi Müslüman olmayan Osmanlı vatandaşları da azımsanmayacak bir sayıda katılmışlar, Anadolu’nun genel mozaiğine uygun olarak 1922 yılına kadar İslamiyet’in emrettiği derin hoşgörü içerisinde beraberce yaşamışlardır.  



              Rahmi Eken Bey’in anılarında kuruluşla ilgili olarak:


        “Kırkağaç’ın kurucusu Sarı Abdullah Efendi, Kayadibi ile Bakır Köyleri arasında o zamanlar mevcut Taş Köy’ünde ikamet ve imamet ettiği tarihlerde Padişah II. Murat’ın bir yolculuğu sırasında Hoca ile bu köyde buluşup görüştükleri, Abdullah Efendi’nin Türkçe’ye tercüme ettiği Mevlana Celalettini Rumi’nin Mesnevi’sini görüp beğendiği, bu hizmetinden dolayı takdir ve taltif ifadesi olarak Sarı Hoca Camii’ni inşa ettirip kendisine hediye ve vakfettiği fakat gerçeğe daha yakın bir diğer rivayete göre padişahın eşinin yolda rahatsızlanıp Sarı Hoca’nın dua etmesiyle şifa bulduğu, bu nedenle cami ve yakınında küçük bir ev yaptırarak hocaya hediye ettiği, vakfiyesinde kendisine katılanları bütün vergilerden muaf tuttuğu nesilden nesile tevatürden anlatılmaktadır. Bu bilgiler hakkında hiçbir vesika yoktur” demektedir.

       

          Sözü geçen olay, II. Murat’ın Aydınoğlu Cüneyt Bey’in başlattığı isyan hareketini bastırmak üzere Edirne’den Ayasuluğ’a (Selçuk) yaptığı seferin tarihine denk düşmektedir. 1424 yılındaki bu olayda padişah, Edirne, Kale-i Sultani (Çanakkale), Bergama ve İzmir üzerinden Ayasuluğ gelmişti. Cüneyt Bey’in isyanını önledikten sonra başkent Edirne’ye dönüşünde, oğlu şehzade Mehmet’in vali bulunduğu Saruhan Sancağı’nı (Manisa) ziyaret etmesi ve antik çağlardan beri kullanılan Efes, Ayasuluğ, İzmir, Manisa, Akhisar, Kırkağaç, Bergama, Çanakkale yolunu kullanarak Edirne’ye ulaşması ve bu yolculuk sırasında da yukarıda anlatılanların gerçekleşmesi olasıdır. Zira daha sonraki yıllarda padişah Avrupa seferine çıkmıştır. Üstelik II. Muradı, sanatkarları ve ulemayı çok koruyan, kıymet bilir bir padişah olarak tanınır. Gerçekten de onun devrinde, ülkede fen ve dini bilimlerde birçok değer yetişmiştir. Pek kıymetli eserlerin yazılmasına ve çok sayıda ilim kurumlarının oluşmasında yardım ve desteği bilinmektedir. Şunu da ilave etmek gerekir ki, şiirleri ilk defa kayda geçirilen padişah İİ. Murat’tır.



        Kırkağaç kentleşme süreci devam ederken, en büyükleri Kara Ali, Hacı Himmet, Sarı Ağa, Muhzır oğlu Boduroğlu, Emir Ağa, Rum, Ermeni vb. olmak üzere 16 mahalleden oluşuyordu. Nüfus yoğunluğu ile ilgili eski kaynaklar (19. yy. ve öncesi) pek bilgi vermemektedir. Arşivimizdeki 1323 (1907) yılı basımı Devlet-i Aliye-i Osmaniye ‘nın Coğrafiye ve İstatistik iyesi isimli bir eserde Kırkağaç’ın merkez nüfusu 20.000 olarak gösterilmektedir, bunun 4500’ü Müslüman olmayan azınlık idi.



Aydın ve İzmir Sancağı’nın önemli şehirlerinin nüfusları şöyle bildirilmiştir:

Merkez Vilayet İzmir şehri 350000

Mağ nisa (Manisa) 40000

Aydın 35000

Alaşehir 25000

Kasaba (Turgutlu) 25000

Nazilli 20000

Dikili 20000

Kırkağaç 20000

Denizli 18000

Muğla 15000

Akhisar 12000

Milas 12000

Menemen 10000



        19. yy. sonlarında yapılan bir sayıma ait olması gereken bu rakamlar da gösteriyor ki, İzmir’in de dahil olduğu 13 Ege kenti içerisinde Kırkağaç 8. sıradadır. Gerek dini, gerekse ilmi yapılarıyla da en yakınındaki ilçelerden daha ileridedir.



        Çok sayıdaki medrese ve kütüphaneler ile otuzun üzerin deki cami, mescit ve diğer dini binalarıyla bir ilim şehri görünümün dedir. Gelenbevi İsmail Efendi gibi bir matematik ve mantık bilginini yetiştiren bu kent, onun izinden giden nice değerlerin feyizlendiğ bir yöre durumundadır. Bu güzel yöreyi ilim yönünde öncü duruma getirenlerden biri de Hacı Süleyman Efendi’dir. Kütüphanenin kapısı üzerinde günümüz türkçesi ile “Hacı Süleyman Efendi zadeler Allah’ın yardım ve izniyle bu kutsal feyiz kaynağını meydana getirdiler” anlamını taşıyan bir kitabe bulunmaktaydı.



        Hacı Süleyman Efendi, son asrın yetiştirdiği erdemli ve saygın kişilerden biri olup, Kırkağaç doğumludur. İlk derslerini devrin ünlü bilim adamlarından Alaşehirli Hacı İbrahim Efendi’den almıştır. Sonraki yıllarda, bilgi ve deneyimlerini Mevlana Hadimi’nin torunundan ve müftü Molla Efendi’den aldığı derslerle pekiştirmiştir. Öğrenim hayatının sonunda memleketi Kırkağaç’a dönerek, birikimlerini gerek konuşmaları, gerekse yazıları ile yaymağa başlamış ve bu arada üç defa da icazet vermiştir Bunlardan birini Gördesli Hacı Halil Efendi almıştır. 1268 (1852) yılında vefat eden Süleyman Efendi, “Eski Mezarlıkta” gömülüdür (Anılan mezarlık eski ve yeni garajlar ile futbol sahası ve lisenin arasındaki istasyon yoluna kadar inen bir alanı kaplıyordu). Yaşadığı süre içerisinde çevre il ve ilçelerde Kırkağaç’ın adı “Makarrı Ulema”, yani ilim adamlarının ocağı diye ünlenmiştir. 2500 civarında her tür dini ve ilmi eseri barındıran kütüphanesinden yukarıda söz etmiştik. Bilimsel eserlerinden İlm-i Adab-ı Münazara ve Karatepeli Haşiyesi basılmış, Şerhu Mecamili’l Hadımi ve Şerhu Hatimetül Usul isimli iki eseri ise basılmamıştır. 0 devri anlatan bazı yayınlarda isminin başına “Büyük” sıfatı eklenerek anılmaktadır.



        Bursa’lı Mehmet Tahir bin Rıfat’a ait Aydın Vilayetine Mensup Meşayih, Ulema, Şuara, Müverrihin ve Etıbbanın Teracimi Ahvali (Aydın Vilayetine Mensup Şeyhler, ilim Adamları, Şairler, Tarihçiler ve Tabiplerin Biyografileri) adlı eserde, başka kentlerde doğmuş çok sayıdaki ünlü kişinin Kırkağaç’ta öğrenim gördüklerini gurur duyarak okuduk. Bunlardan bazılarını aşağıya alıyoruz:



Uşşaki İbrahim Efendi (Ölümü: 1893, Bursa). Fıkıh bilgini.

Bursa Müftüsü.

Gördes’li Hacı Halil Efendi (Ölümü: 1874, Gördes).

Veliyüddin Efendi (Ölümü: 1855, Aydın). Fıkıh bilgini.

Yeğen Osman Efendi (Ölümü: 1883, Kırkağaç). Mantık bilgini.



        Kırkağaç’ta bulunduğu yıllarda, Veliyüddin Efendi’nin yazdığı Fetavayı Ruşeni isimli bir ciltlik eserin Kırkağaç Fetvahanesi’nde manzurı acızi olarak (içeriği zayıf görülerek) kabul edilmediğini yine ayni kaynaktan öğreniyoruz.Kuruluş aşamasından sonra düzenli bir şekilde büyüyen kentin ihtiyaçları oranında artan ibadethaneler ve diğer dini yapılara bir göz atmamız yukarıdaki saptamalarımıza biraz olsun ışık tutacaktır. En eskilerden itibaren başlayalım: Ören Camii, Sarı Hoca Camii, çifte şerefeleri ile Ayan zade Camii, Osmanlı cami mimarisinde ender rastlanan bir uygulamayla inşa olunan, minber minareli Satıoğlu Camii, Yeğenoğlu Camii, Orta Cami, Asmalı Mescit Camii, Çifte Hanlar Camii, Top oğlu Camii, Yeğenoğlu Camii, Müftü Camisi, Yamaç Camii (halk arasında Yaneş Cami diye anılır), Kabasakal Camii ve Namazgah Camii. Bu camimizin yeri uzun bir süre namazgah (açık hava ibadet yeri) olarak kullanılmış, sonraki yıllarda bugünkü bina inşa edilmiştir. Bu camilerimizden başka birçok semtimizde de mescit içinde bayram ve cuma namazları kılınmayan küçük ibadethane) denilen dini mekanlar da bulunmaktaydı. Bunlar arasında; Tekeli Hoca Mescidi, Sakar Ahmet Mescidi, Hacı Mehmet Efendi Mescidi ve Hastane Mescidi ‘ni sayabiliriz. Bunların büyük çoğunluğu günümüze ulaşamamış olup, bazılarının yıkıntıları bile kalmamıştır. Tabii etrafındaki görkemli şadırvanlar, çok oluklu, mermer veya andezit taşından yapılmış çeşmeler de bu yapılarla beraber bizim kuşağın anılarında kaldı. Ama gelin biz yine de bazılarını yazıya dökelim, hiç değilse hayalleriyle avunalım:



        Yörük Çeşmesi (Ören Camii karşısında), Sarı Hoca Çeşmesi (halen akan tek çeşme), Fındıklı Çeşmesi, Varcı Çeşmesi, Sungur oğlu Çeşmesi, Topaloğlu Çeşmesi, Dağlı oğlu Çeşmesi, Fesçi oğlu Çeşmesi, Tiryaki Çeşmesi, Soğuk Çeşme, Sessiz Çeşme, Boncuklu Çeşmesi, Paldım Çeşmesi ve izleri bile kalmayan nicesi. Bunların hepsi de ayrı bir araştırmaya ve kitap konusu olabilecek, tarihe tanıklık etmiş eserlerdi. Neler gördüler, neler duydular ? Ünü Saruhan Vilayeti’ne yayılan Piç Osman Efe, kendisi için ölüm fermanı çıkaran İzmir Valisi Naşit Paşa’nın zaptiyesine Kal buz Çeşmesi önünde neler söyledi ? Ya öteki çeşmeler ? Kimlerin yanık yüreklerini serinlettiler ? Hangi hemşerilerimiz, yakınlarımız onların suyundan kana kana içti, abdestini tazeledi ? “Sahibül Hayrat” yazan çeşme alınlıklarında hangi soylu büyüğün adı geçiyordu ? Dileriz bu sorular, elinizdeki kitabımızla daha başka zihinleri de kurcalar ve gençlerimiz bunu, eskilerin deyimi ile bir ‘El Verme’ olarak algılar ve bizlerin devamı olurlar. Elbette ki çeşmelerin zamanla bir bir yok olmasını sadece zamanın önlenemez tahribatı olarak görmemek gerekir. Zira o dönemlerde çeşmeler bütün mahallelinin buluşma yeri olarak, sosyal bir etkinliğe sahip olmuştur. Nitekim çeşmeler birçok halk türküsünün ve şarkının vazgeçilmez bir motifi olmuşlar, nice sevdaların filizlenmesine olanak sağlamışlardır. Ne var ki zamanla su tesisatlarının evlerin içine kadar girmesi, çeşmeye gitme zorunluluğunu da, doğal olarak çeşme başı muhabbetlerini de ortadan kaldırmıştır.
https://www.tccb.gov.tr/
https://www.icisleri.gov.tr/
https://www.turkiye.gov.tr/
https://www.cimer.gov.tr/
 
  • Cumhurbaşkanlığı
  • İçişleri Bakanlığı
  • Manisa Valiliği
Boduroğlu Mahallesi, 38. Sk. No:22, 45700 Kırkağaç/Manisa
0236 588 1015
 
Sizlere daha iyi hizmet verebilmek için sitemizde çerezlere yer veriyoruz 🍪 Çerez politikamız hakkında bilgi edinmek için tıklayınız